socratesXreflect_alt

Sorular ve İşaretleri

28 dk

NBA asla uyumaz. Yeni sezona da krizlerle, muazzam maçlarla ve heyecan verici bir zirve yarışıyla girdik. Bu karmaşada yolumuzu bulmamız için bir rehbere ihtiyacımız vardı. Phoenix Suns'ın eski genel menajeri Ryan McDonough'ın kapısını çaldık.

Ryan McDonough ile yaptığımız röportajı noktalarken oturduğu sandalyenin arkasındaki eşyaları soruyoruz. İlk göze çarpan, Bill Russell tarafından imzalanmış, 6 numaralı Boston Celtics forması. Diğeri de imzalı Brian Scalabrine fotoğrafı… "İki Celtics efsanesi" diye şaka yapıyor. Bugünlerde Scalabrine ile radyo şovu yapan McDonough, 2000'lerin başında Celtics ofisinde çalışmaya başlamıştı. 2013'te Suns genel menajeri olan genç yönetici, bazı seçimleriyle takdirleri topladı, bazılarıyla da büyük eleştirilerin öznesi oldu. 2018-19 sezonu başında Suns'tan kovulan McDonough, eski takımının NBA Finali'ne uzanan serüvenini izlerken neler hissetti? Elbette bunu merak ediyoruz. Ama başlangıçta kafamızda başka sorular var. NBA'de yeni sezona adım attığımız bugünlerde hangi oyuncular, takımlar ve rekabetler öne çıkıyor? Lig; sportif, kültürel ve mali açıdan nereye gidiyor? Evvela bunları bir soralım. Sonra, en nihayetinde, güneş de doğacak, Suns'a geleceğiz...

Kyrie krizi gibi Ben Simmons dedikoduları da manşetlerde. Daryl Morey'nin "Bu süreç gerekirse dört yıl sürer. Simmons'ı büyük bir paket karşılığı takas etmediğimiz sürece bu işe hiç girmeyiz" açıklamasına ne diyorsunuz?

Morey, konumu gereği böyle cevap vermek zorundaydı çünkü pazarlıkta elini güçlendirmeliydi. "Simmons'ı hemen takas etmeliyiz" diyemezdi. Yoksa sürecin tamamlanması dört yıl sürmeyecektir. Hatta birkaç yıl bile süreceğini düşünmüyorum. Ben şubat ayına kadar takasın yapılacağına inanıyorum. Ama zor bir pazarlık bu, çok farklı etken var. Ben Simmons hem oynamak istemiyor hem de maddi kayıp yaşamamanın peşinde... Sixers, ta Sam Hinkie'nin yöneticilik yıllarından beri gözünü yüzüğe dikti. Hinkie, takımı bilinçli olarak dibe vurdurmuş; draft haklarına, genç yeteneklere odaklanmıştı. Ondan sonraki dönemde farklı bir anlayışla aynı hedefin peşinden koştular. Ve şimdi, eğer o hedefe yürümek istiyorlarsa bunu ya Simmons'ın sahaya çıkmasıyla yapabilirler ya da Simmons karşılığında büyük bir paket alarak. Morey de aceleyle bir takas yapıp takımın tavanını alçaltmak istemiyor. Kısa vadede işlerin sorun yarattığı, bu sürecin takımın dikkatini dağıttığı açık ama Joel Embiid sağlıklı kaldığı sürece normal sezonda maç kazanmakta zorlanmayacaklar. Uzun vadeyi, kısa vade için kurban etmek istemiyorlar.

Embiid de sürece dahil oldu. Bir ara "O adamı umursamıyorum" bile dedi.

Sürecin başından beri Embiid farklı yaklaşımlar sergiledi. Ben Simmons'ın arkasında durduğu, onu kazanmak için uğraştığı bir dönem vardı. Sonra bir noktada sinirlenip bahsettiğiniz açıklamayı yaptı. Akabinde geçtiğimiz günlerde, evlerindeki bir maçtan evvel mikrofonu aldı ve "O bizim kardeşimiz" dedi. Açıkçası çocuğuna farklı şekillerde yaklaşan ebeveynler gibi şu anda. Bazen sevgisini gösteriyor, bazen sert yüzünü. Ama ben Embiid'i destekliyorum. Siz yıllardır medyanın içindesiniz, ben de yakın zamanda bu sektöre dahil oldum. Basın ne ister? Sporcuların dürüst ve açıksözlü olmasını. Embiid de bunu yapıyor. Süreçten rahatsız olduğu açık ve haklı da... Geçen sezon sakatlıklar yaşamasaydı MVP seviyesinde oynuyordu. Sağlıklı kaldığı sürece iki yönlü hegemonya kurmaya devam edecek.

Kısacası, Embiid de organizasyon da farklı hamleler yapmaya devam ediyor. Yaz aylarında Los Angeles'a giderek Simmons'ı ikna etmeye çabalamışlardı. Oradan bu yana farklı hamleler yaptılar çünkü buradaki mesele, Kyrie konusundan farklı. Burada bir yasal düzenleme veya eyalet buyruğu yok. Burada bir seçim var. Simmons, Sixers forması giymek istemiyor. Onlar da Simmons'ı sahaya döndürerek hem takımca performanslarını artırmak hem de ellerini güçlendirmek istiyorlar. Oynamasını istiyorlar çünkü Simmons'ın takas değerini artırmanın yolunun buradan geçtiğini düşünüyorlar.

Simmons-Kyrie krizlerini tartışırken herkesin dilinde 'player empowerment era' kalıbı var. Oyuncuların gücü eline aldığı, lige hükmettiği çağ anlamına geliyor. Sizce bu süreç nerede başladı? Bugünlerde bir NBA takımını yönetmek her zamankinden daha mı zor?

Evet. Şu an bir NBA takımını yönetmek her zamankinden zor. Sixers ve Nets'in yaşadıklarına baksanıza. Neden artık NBA takımlarını yönetmek daha zor? Birçok faktör var. Temelde, para çok büyüdü. Süper yıldızlar, garanti kontratlarıyla artık sezon başına elli milyon dolar kazanıyorlar ve bu onlar için harika. Hak ediyorlar zira ligin popülaritesinin tavan yapmasının sebebi onlar. Uluslararası anlamda inanılmaz gelişti NBA, dünyanın her yerinde takip ediliyor. Lakin takım sahipleri açısından zor durum şu: Ben Simmons gibi kontratında dört yıl kalan, yüzlerce milyon dolarlık anlaşmaya imza atan oyuncular bir anda "Ben bu takımda forma giymek istemiyorum artık. Beni takas edin" demeye başlarlarsa ne olur? Takım sahipleriyle oyuncular arasında ihtilaf yaratacak nokta bu önümüzdeki dönemde. İyi bir çözüm var mı, emin değilim. Gelecek dört-beş yıla baktığımızda büyük bir televizyon anlaşmasının ufukta olduğunu görüyoruz. NBA'in gelir kalemlerinden en büyüğü televizyon hakları ve görünen o ki yeni anlaşma çok yüksek olacak. Bu da salary cap'in, dolayısıyla da oyuncu kontratlarının artması anlamına geliyor. Lig ve Oyuncular Birliği, bir sonraki toplu sözleşme için masaya oturduğunda bence bu ayrıntılar üzerine epey kafa yoracak.

Ben Simmons ve Joel Embiid

Ben Simmons ve Joel Embiid

Howard Beck, "Is This the End of NBA Dynasties?" başlıklı bir yazı yazdı. Orada şunları soruyor: Artık bir takım üç-dört yıldan fazla süre iskeletini bir arada tutabilir mi? Oyuncuların güçlendiği, basına sürekli haberlerin sızdırıldığı, son dakika gelişmelerinin hükmettiği NBA'de iskelet korumak mümkün mü?

Gerçekten yüksek seviyede sürdürülebilir bir başarı modeli yaratmak ve sonra bunu korumak epey çetrefilli. Birçok farklı faktör takımınızı bir anda paramparça edebilir, bazılarından söz ettik. Sosyal medyayı da dahil ederim buna. Oyuncular; medya mensuplarından, taraftarlardan yoğun tepki görüyorlardı hep ama şimdi bununla doğrudan yüzleşiyorlar, ayrıca bazen kendileri de tepkilerini sosyal medya üzerinden verebiliyorlar. Toparlarsak; oyuncuların güçlenmesi, paranın büyümesi, sosyal medya, kontratların kısalması, geleceğe dair plan yapmanın zorlaşması, artan belirsizlik…

Ben 2003'te NBA çevrelerinde çalışmaya başladım. O dönem takım sahiplerinin kontratların uzunluğundan rahatsızlık duyduğunu hatırlıyorum. Bazı orta seviye sözleşmelerin uzunluğu beş, altı, yedi yılı buluyordu. Bazı oyuncular o kontratları aldıktan sonra kendilerini geliştirmeyi bırakıyorlardı. Sonra 2010'ların başındaki yeni toplu iş sözleşmesinde kontratlar kısaldı ama bu da ligin merkezinde belirsizlik yarattı. Artık süper yıldızların sözleşme süreleri daha kısa ve onların hareketliliği bütün ligin kaderini etkiliyor.

Hangisini daha çok seviyorsunuz? Hanedanları, süper takımları seviyor musunuz? Chicago Bulls 1990'larda ligi kontrol altına aldığında bunun NBA için güzel bir senaryo olduğunu düşünüyor muydunuz? Veya 2010'lardaki Golden State hegemonyasından mutlu muydunuz? Ya da dengeden mi hoşlanıyorsunuz? ABD'de bu konuda en sık verilen örnek NFL'dir. Her sezon NFL başlarken bir sürü favori olur. NBA'de bu, uzun yıllar boyunca mümkün değildi. Az sayıda takım yüzük hayaliyle rekabetin içine giriyordu. Ama son dönemde bu değişti. Şöyle ilginç bir istatistik var: Son dört sezonda Warriors, Raptors, Lakers ve Bucks şampiyon oldular. Bu sezon da farklı bir takım şampiyon olursa beş yılda beş galip olacak. Bana göre harika bir nokta bu. Peki süper takımların sonu mu geliyor? Zaman gösterecek. Çünkü dediğim gibi, para her şeyi değiştirdi. Maksimum kontratlar roket gibi artınca büyük yıldızları bir arada tutmak finansal anlamda zorlaştı. Çıkış yapan yeteneklere sahip olduğunuzda ödediğiniz maaşlar da tavana vuruyor. Golden State, Brooklyn, Lakers gibi takımların bütçelerine baksanıza. Eğer takım sahibiniz lüks vergisi ödemek istemiyorsa yıldızları aynı kadroda tutmak kolay değil. Daha da zoru, uzun vadede lüks vergisi sınırını aşarsanız ödediğiniz ceza da artıyor, mükerrer cezalar devreye giriyor. Süper takımlar kurmak, büyük üçlüleri bir arada tutmak imkânsız değil ama epey meşakkatli.

Doğu Konferansı'na baktığınızda Nets hâlâ en büyük favori mi?

Sezon başında Nets ve Lakers'ın favori olduğunu düşünüyordum. Ama Kyrie durumu, Nets konusundaki fikrimi biraz değiştirdi. Lakers'ı hem hazırlık maçlarında hem normal sezonun başında izlerken de kaygılarım arttı. Dış şut eksiği, alan ve top paylaşımı problemleri, savunma rotasyonlarındaki gedikler… Hepsi can sıkıcı. Dolayısıyla en baştaki tahminimi değiştiriyorum. Bucks, bence finale gidecek. Hoş, Atlanta Hawks'ı çok yabana atıyor insanlar. Çok derin, güçlü bir takım. Bucks'a dönersek, Giannis böyle oynadığı sürece zirve adayı olacaklar.

Giannis Antetokounmpo ile Kevin Durant

Giannis Antetokounmpo ile Kevin Durant

İnsanlar şampiyonluk kazanan takımlardan konuşurken yüzüğün psikolojik etkilerinden bahsederler. Siz de Celtics'te yönetim kademesindeydiniz. Şampiyonluk bir camiayı değiştirir mi?

Özgüven ve tecrübe; şampiyonluk size bunları verir. Milwaukee'nin şampiyonluğunda Giannis'in rolünü anlatmama gerek yok. Zaten şimdiden gelmiş geçmiş en büyük kariyer çizgilerinden birine sahip. Peki en büyük zayıflıklarından biri neydi? Serbest atış yüzdesi. Ama finalde, Suns'a karşı altıncı maçta 19'da 17 serbest atış attı. Oysa önceki serilerde soğuk terler dökmüştü. 'Hack-a-Giannis' taktiği uygulanmıştı kendisine. Fakat o dağı aştı. Aynı şekilde Middleton, büyük şutları sokma konusundaki maharetini büyük sahnede gösterdi.

Boston'a dönersek… 2008'de kazanırken müthiş bir ekip vardı. Üstüne 2009'a girerken daha güçlü bir takıma sahiptik, Kevin Garnett diz sakatlığı yaşamasaydı yine zirveye çıkabilirdik. 2010'da döndüğünde de yüzde yüzünde değildi. Yedi maçlık bir seri sonunda Lakers'a kaybetmiştik. Özgüven ve tecrübe bilhassa play-off'ta önemlidir. Kilit oyuncularınızdan biri faul problemi yaşar, öteki sakatlanır, rakip takım keskin bir seri yakalar. O anlarda sakin kalabilir misiniz? Panik yapmadan oynayabilir misiniz? Şampiyonluk size bunları öğretir.

Lakers'ın büyük üçlüsü hakkındaki düşünceleriniz neler? Savunma ve hücum problemlerini normal sezonda çözebilirler mi?

Alan paylaşımı ve şut sorunları kritik. Hatırlarsınız, Lakers'ın önce takasla Buddy Hield'ı alacağı ifade edilmişti. Ama son anda Russell Westbrook takasına gittiler. Westbrook ligin en büyük oyuncularından biri, en iyi 75 oyuncu arasına seçildi zaten. Ama şut, hiçbir zaman güçlü yönlerinden biri olmadı. Lakers'ın şu anki beşlerine bakın; DeAndre Jordan veya Dwight Howard'dan birinin sahada Anthony Davis'in yanında konumlandığını görüyorsunuz. Bu da dış şut kalitenizi sekteye uğratıyor. Alanı doğru paylaşamıyorsunuz. Böylelikle savunmaların AD ve LeBron'un üzerine daha da yoğun bir şekilde odaklanmasına imkân tanıyorsunuz. Rakipler rahat bir şekilde baskı getirebiliyor, top daha kötü şutörlerin elinde patlıyor. Lakers; Trevor Ariza, Talen Horton-Tucker, Wayne Ellington gibi rol oyuncularının eklenmesiyle daha iyi olacak. Ama Batı'nın tepesindeki takımlara baktığımda başka favorilerin daha iddialı olduğunu düşünüyorum. Utah Jazz, şampiyonluk favorim. Sıralama yaparsam Jazz ve Suns, Lakers'ın önünde şu an. Denver Nuggets'ı da oraya koyarım...

Jazz'den bahsettiniz. Geçen seneki playoff'lardan sonra Rudy Gobert'in aldığı eleştirilere ne diyorsunuz? NBA'in en etkili savunmacısı ama bazıları onun biraz abartıldığını ve bunun da play-off'larda bir kez daha kanıtlandığını düşünüyor.

Kimya ve devamlılık. Jazz'den bahsederken aklıma ilk gelen kelimeler bunlar. Yüksek seviyede basketbolda bir gecede şampiyon çekirdeği meydana getiremezsiniz. Parçalar anında birbirini tamamlamaz. 2008'de Boston'da gerçekleştirdiğimiz şey anormaldi. Utah'a baktığınızda da Gobert, Donovan Mitchell, Mike Conley çekirdeğini görüyorsunuz. Normal sezonun hâkimiydiler 2020-21'de. Hücumları inanılmazdı, savunmada Gobert'e sahip olmak perimetre oyuncularının agresif davranabilmelerine yol açtı. Şutörleri yakın savundular; onların şut atmak yerine içeri girmesini, rakip hücumların Gobert'e doğru akmasını tercih ettiler. O, pota çevresinde ligin en iyi savunmacısı ve bence bazen haksızca eleştiriliyor. Zira Utah'ın perimetredeki en iyi iki oyuncusu, Conley ve Mitchell sakatlık problemleri yaşadılar play-off'ta. Tamam, Clippers serisinde haklı olarak herkes Kawhi Leonard'ın sakatlığından söz ediyor ama Utah da sağlıklı değildi. Öte yandan Terance Mann'in hayatının maçını oynadığını unutmayalım. Onun serinin en kritik noktasında, altıncı maçta 39 sayıyla oynayacağını kim tahmin edebilirdi ki? Maça hazırlanırken, savunma kurgunuzu çizdiğiniz sırada Mann'in sizi üçlük yağmuruna tutmasını beklemezsiniz. Gobert, köşeye gidip Mann'in başında mı bekleyecekti? Böyle yaptığında potanın dibi açılacak, boş turnike ve smaç yiyeceklerdi. Sporda momentum mühimdir. Clippers, o seriyi müthiş bir ivmeyle kapattı.

Nuggets'ı da saydınız. Kimya ve devamlılık onların da başarısında rol oynuyor. Tim Connelly, yıllar içinde başta Nikola Jokic olmak üzere muazzam seçimler yaptı ve harika bir takım kurdu.

Tim Connelly, en iyi arkadaşlarımdan biri ve harika hamleler yaptı. 2014 NBA Draft'ında Nikola Jokic'i ikinci turdan, ta 41. sıradan seçmesi… Bana kalırsa, tarihin en iyi seçimi. Abartmıyorum. Seçildiği yer, gelişimi, ulaştığı seviye. Böylesine bir ikinci tur seçimi bir daha gelmez. Jokic, hak ettiği MVP ödülünün sahibi oldu. Yine ödülün adaylarından biri olacaktır. Jamal Murray'nin sağlıklı olduğu denklemde her zaman favoriler arasında yer alacaklar.

Nuggets'ı farklı kılan, takımın kuruluş şekli. NBA'de son dönemde sık görmediğimiz türden, organik bir büyüme onlarınki. Yıldızlarını serbest oyuncu pazarından bulmadılar, doğru draft tercihleri yaptılar ve yeteneklerini geliştirdiler. Kadronun iskeletinde Jokic, Murray ve yeni kontrata imza atan Michael Porter Jr. var. Kulüpte güven ortamı oluşturulmasında Connelly ve koçları Michael Malone'un hakkını vermemiz gerekiyor. Aaron Gordon'ı Orlando'dan almaları onlara çift yönlü, özel bir oyuncu kazandırdı. Derinlikleri iyi: Monte Morris, Facundo Campazzo, Will Barton… Çok yetenekli bir takım ama Murray sağlıklı olacak mı?

Rudy Gobert ile Nikola Jokic

Rudy Gobert ile Nikola Jokic

Jokic'in seçildiği draft'ı andınız. O dönemler siz de Suns'ın başındaydınız. Denver, onu 41'den nasıl seçti? Ya da bir sürü takım, Jokic'i nasıl kaçırdı?

Nuggets'a seçimlerinden ötürü hakkını verdim ama bir konuda daha haklarını vermem lazım. Onlar da aslında Jokic'i kaçırdıklarını itiraf ediyorlar. Daha doğrusu onlar da Jokic'in önünde başka seçim yapmışlardı. Başarılı olmak istiyorsanız biraz da şansınız olacak. Takımların ıskaladığı şey, Jokic'in eşsiz oyun aklı, hissi. NBA ve EuroLeague'in en iyi pasörleri konuşulurken insanlar kısalara bakmaya eğilimlidir. Bana kalırsa Jokic, basketboldaki en iyi pasör. Uzun oyuncuların en iyi pasör olması nadir rastlanan durumlardan biri. Arvydas Sabonis, Bill Walton gibi uzunlar bu anlamda Jokic'in tarihsel öncülleri. Denver'ın geçenlerde Spurs'le oynadığı maçı görmüşsünüzdür. Bir pozisyonda Jokic, sağ bloktaydı. Sol omzunun üzerinden ters köşeye inanılmaz bir pas attı ve bütün Nuggets yedekleri ayaklandı. Jokic, insanlara hep şunları sorduruyor: O açıyı nasıl görebilir ki? Bu pas da nereden çıktı? Artı, oynaması en keyifli starlardan. Bütün takım arkadaşları bir gerçeğin farkında. Eğer topsuzken hareketli olurlarsa, kendilerini boşa çıkarırlarsa, doğru açıdan cut yaparlarsa Jokic onları bulacak. İşte bu, oyundaki bütün geometriyi değiştiriyor. Zira takımlar, pivotları üçlük çizgisinin dışında savunmaya hâlâ alışamadı. Jokic'i orada serbest bırakırsanız sizi üçlükten cezalandırıyor, topuna baskı yaparsanız da arkaya sarkan takım arkadaşlarını ödüllendiriyor.

Avrupalılardan söz ettik. Luka Doncic ve Dallas Mavericks'in şampiyonluk iddiası hakkında neler düşünüyorsunuz? Rick Carlisle'ın yerine koçluğa Jason Kidd'i getirdiler. Phoenix'te beraber çalıştığınız Igor Kokoskov'u asistan koç olarak aldılar.

Kokoskov'un yeniden NBA'e dönmesi beni çok mutlu etti, siz de onu yakından tanıyorsunuz Türkiye'den. Luka da kariyer başlangıcıyla şimdiden NBA tarihinde müstesna bir yere sahip. Sayılardan da öte, o bir basketbol âlimi. Jokic'in pasörlüğüne övgülerde bulundum az önce. Luka da Jokic kadar iyi pasör, kimilerine göre daha da iyi. Mavericks'in buna rağmen bazı çetin imtihanları var. Birincisi, Batı yetenek kaynıyor. Dallas da iki sezondur play-off'ta Clippers'a tosluyor. İkincisi, kulübün kaderi Doncic'e bağlı ve o çok büyük bir oyuncu. Ama sorun, etrafına kimi koyacaksınız? Mavericks de ikincil bir oyun kurucunun eksikliğini hissediyor. Play-off'ta rakip savunmalar Doncic'e odaklandığında, topu onun elinden çıkarmaya çalıştığında Dallas o ikincil oyun kurucuyu arıyor. Jalen Brunson değerli bir rol oyuncusu ama bir sonraki adıma geçmek için daha yüksek seviye bir bağlantı noktasına ihtiyaçları var. Öte yandan Kristaps Porzingis şu âna dek inişli çıkışlı bir eğri çizdi. Hep sakatlık sorunları vardı, Luka'yla da istenilen uyumu gösteremedi. Bu sezon takımın ikinci yıldızı gibi oynayabilir mi? En nihayetinde, Luka hakkında çok soru kalmadı. Şampiyon bir takımın ilk oyuncusu olabilir mi? Şüphesiz. Esas soru o ikinci, üçüncü yıldız kim olacak?

Kidd'in koçluğu hakkındaki düşünceleriniz neler?

Öncelikle bir itiraf: Jason, yakın arkadaşlarımdan biri. Onun Milwaukee'den yollandığı dönemde aynı akıbet benim de Suns'ta başıma gelmişti, beraber zaman geçirmiştik. Kişisel olarak onu çok seviyorum ve başarılı olmasını istiyorum. Şut profillerine baktığımızda ilginç işaretler bulabiliriz ama birkaç maçtan büyük çıkarımlar yapmak istemiyorum. Tarihsel olarak baktığımızda sık üçlük kullanan, kaliteli şut üreten, doğru üçlükleri bulan ekiplerin başarılı olma ihtimalini artırdığını görüyoruz. Tabii ki kazanmanın tek yolu bu değil. O yüzden bekleyip görmekte yarar var. Oyuncu olarak Kidd bir efsaneydi. Brooklyn, Milwaukee gibi duraklarda başantrenörlük yaptı ve hâlâ bu alanda rüştünü ispat etmeye ihtiyacı var.

Lüks vergisinden, iyi bir iskeleti bir arada tutmanın zorluklarından bahsetmiştik. Warriors'ın şansı hakkında neler düşünüyorsunuz? Stephen Curry'nin etrafında birçok genç oyuncu var. Sizce Warriors, doğru bir stratejiye mi sahip?

Son yıllarda çok iyi değillerdi; şanssızlıklardan, sakatlıklardan ötürü. Ve açıkçası insanlar Steph'in büyüklüğünü unutmuşlardı. Warriors'ın play-in'e hak kazandığı geçen sezon, hatırlamalarına vesile oldu. Yıllarca Pasifik Grubu'ndaki bir takımın genel menajerliğini yapmış biri olarak Steph'in büyüklüğünden asla şüphe etmedim. İnanın bana, tam kadro oldukları dönemde Golden State'le dört kez karşı karşıya gelmek hiç kolay değildi. Salona geldiğinizde sahaya bakıp rakip formalar içinde Durant, Steph, Klay Thompson ve Draymond Green'i görmek tuhaf bir histi. Oracle Arena'da da aynı his devam edecek. Seri halinde üçlük atan Curry, bir anda tribünleri arkasına geçirecek. İşte o hisle baş etmek gerçekten zor.

Golden State, şimdilik sezona iyi başladı. Beklediğimden iyi duruyorlar, en başta Steph'in etkisiyle. Ama kaderlerini Klay Thompson'ın dönüşü belirleyecek. Şut seviyeleri, topsuz hareketlilikleri, takım savunmaları Klay'in etkisiyle sıçrama yapabilir. Açıkçası onları şampiyonluk favorileri arasında kabul etmiyordum ama sanırım bunu değiştirmem gerekecek. Steph o kadar büyük ki…

Ben Simmons dedikodularında adı geçen takımlardan biri Warriors. Draymond'la Simmons yan yana oynar mı?

Simmons'ın Golden State'te oynayabileceği rolü Draymond zaten yıllarca oynadı, oynamaya da devam ediyor. İkincil oyun kurucu, savunmacı, kısa beşe dönüldüğünde pivot... Draymond, iki metreden kısa olmasına rağmen boyalı alanı Gobert, Giannis standartlarında kapatabiliyor. Ama Simmons'ı dahil edersek, şut sorunu olan iki muhteşem pasörü ve savunmacıyı yan yana oynatmak alan paylaşımı açısından sıkıntılar yaratır. Diğer taraftan Andrew Wiggins merkezli bir paket de zaten Sixers'ın çok ilgisini çekmeyebilir. Portland, Dallas, Sacramento gibi takımların daha doğru takas partnerleri olabileceğini düşünüyorum Sixers için.

Başka hamle yapabilirler mi?

Sezonlarının gidişatına ve Klay'in sağlığına bağlı. Eğer formlarını sürdürür ve sağlıklı bir Klay'e kavuşurlarsa Joe Lacob ve Bob Myers hamle yapmaktan kaçınmayacaktır. Çaylaklarının temelinde olduğu paketlerle agresif olabilirler. Ama beklemeleri gerekiyor. Zira şimdiden böyle bir işe kalkışırlarsa ve sonra Klay'den istedikleri katkıyı alamazlarsa ellerini kollarını bağlayabilirler. O yüzden sezona iyi başlamaları, Klay'in dönüşünü aceleye getirmemeleri açısından değerli. Fakat Steph oradayken, hâlâ kariyerinin zirvesindeyken, o yüzük penceresini açık tutmak için her şeyi yapabilirler. NBA bu, her şey bir anda değişir.

En son, eski takımınıza, Phoenix Suns'a gelelim. Tarihi bir sıçrama yaparak 2021 NBA Finali'ne yükselmelerini uzaktan takip etmek nasıl bir histi? Acıtatlı diyebilir miyiz?

Sadece tatlıydı, tek kelimeyle. NBA ve EuroLeague gibi yüksek seviye spor ortamlarında ABD Yüksek Mahkemesi Hâkimliği gibi ömürlük koltuklar yoktur. Oyuncular, koçlar, yöneticiler sürekli değişirler. Mühim olan, bir koltuğu aldığından daha yüksek noktada bırakmaktır. Suns'ta bunu başardığımıza inanıyorum. Elbette genç yeteneklerin yetişmesi adına kaybetmeyi göze almak kolay değildi. Ama amaçlarımızın uzun vadeli doğruluğu kanıtlandı. Draft'lardan seçtiğimiz Devin Booker, Deandre Ayton ve Mikal Bridges'ın gelişimlerini görmek paha biçilemez. Elbette finale çıktıklarını görünce orada olmak, bir parçası hissetmek istiyor insan. Fakat diğer yandan da evde, kanepede maç seyretmenin rahatlığı var. Bir şeyleri artık kontrol edemeyeceğinizi fark ediyorsunuz ve rahatlıyorsunuz. Özetle, Suns'ı uzaktan izlemek hem zordu hem de gurur vericiydi. Kendimi çok şanslı hissediyorum zira Celtics'te iki kez finale giden, şampiyon olan ekibin parçasıydım. Suns'ta final yolculuğunda emeklerim vardı.

Sizin döneminizin en iyi draft seçimlerinden biriydi Mikal Bridges. Yakın zamanda kontrat da uzattı Suns'la...

Yirmilerinin başında şu an ve kariyerinin en parlak yıllarına girmek üzere. Harika bir karakter, basketbol dünyasında görebileceğiniz en iyi insanlardan. Artı, her yıl oyununa yeni bir sayfa ekliyor. Villanova'dan NBA'e geldiğinde üçlük çizgisine alışması zaman almıştı, kolejdeki üçlük çizgisi biraz daha kısa çünkü. Şut stilindeki ufak aksamaları düzeltti, pürüzsüz bir stili var artık. Kolejde tamamen pas üstü şut kullanan bir oyuncuydu, zamanla dripling üstü hücumlarını da geliştirdi. Bir de ligde belki de en iyi cut yapan oyuncu. Topsuz hareketliliği harika. Köşeden nasıl hızlanacağını, savunmacısını nasıl uyutacağını, kendisini nerede boşa çıkaracağını iyi biliyor. Booker ve Chris Paul'un yanındayken böyle özelliklere sahipseniz ödülünü alırsınız. Yani, çok güzel bir kontrat imzaladı. İki taraf için de adil.

Suns'ın topa hükmeden iki büyük yıldızı var: Booker ve Paul. Yanlarında ikili oyun çıkışı besleyebilecekleri Ayton var. Bu seçeneklerin yanında Bridges, savunmacısını kandırma konusunda çok zeki. Eğer savunmacısı Booker, Paul, Ayton gibi isimlere fazla bakarsa Bridges, dip çizgiden yaptığı koşularla avantaj yaratmakta ustalaştı. Böylelikle çok sayıda boş turnike ve smaç bulabiliyor. Eğer oraya önlem alırlarsa da köşeden üçlükle cezayı kesebiliyor. Zaten Phoenix Suns'ı savunurken her şeye önlem almak mümkün değil.

Sizden sonraki yönetim, James Jones genel menajerliğinde, Monty Williams'ı başantrenör yaptı ve Paul'u takasla aldı. Monty ve CP3'nin etkisine nasıl yorum yaparsınız?

Muazzam. İkisi de müthiş basketbol beyinleri. Monty'nin liderliği, oyuncularla ilişkisi inanılmaz. Basketbolcuları onun için ter dökmek, mücadele etmek istiyor. Sadece geçen sezon değil, Orlando'daki fanustan başlayarak gözlemlemek mümkün bunu. Paul hakkında konuşmaya bile gerek yok. Basketbol tarihinin en büyük pick-n-roll dehalarından biri. Savunmanın ne yapmaya çalıştığını görme ve anında karşı hamle tasarlama konusunda usta. Müthiş bir manipülatör saha içinde. Defans ne yapmak istiyorsa ona cevap bulabiliyor, rakip savunmayı kendi istediği yönde bükebiliyor. Parkede bir koça sahip oluyorsunuz o varken.

2018 NBA Draft'ı uzun süre tartışma yaratmaya devam edecek. Siz Ayton'ı bir numaradan seçmiştiniz, Luka ve Trae Young onun arkasından gelmişti. Sizce Ayton'ın tavanı nasıl? Sürekli bu ikiliyle kıyaslanması adil mi?

2018 NBA Draft'ı şimdiden tarihin en iyileri arasında. Luka, Trae, Ayton, Shai, Jaren Jackson Jr… Deandre Ayton'ın geçen sezon play-off'ta yaptıkları müthişti. Anthony Davis, Nikola Jokic gibi uzunlar karşısında çok sağlam durdu. Verimliliği acayipti. Tabii ki Paul ve Booker gibi liderlere sahip olmak hücumda işini kolaylaştırıyor ama boyalı alanda bitiriciliğini elit seviyelere taşıdı. Doğru şut seçiyor, karar mekanizması gelişti, istatistiklerinden feragat etmekten rahatsız olmuyor. Luka, Trae gibi oyuncuların ulaştığı istatistiklere ulaşmayacak ama rolü de aynı olmayacak. Fakat hücumdaki becerilerinin yanında savunmada yaratacağı etki hep en büyük artısı olacak.

Biliyorsunuz, artık NBA'de bütün takımlar adam değişme savunması uyguluyorlar. Herkes switch yapıyor. O yüzden de pivotunuzun adam değişme sonrası kısaların karşısında kalması gerekiyor. Ayton, bu noktada müthiş bir seviyeye ulaştı. Tekrarlıyorum, hiçbir zaman Luka veya Trae gibi hücumları hegemonyası altına almayacak ama bitiriciliğiyle, ribaund hâkimiyetiyle, savunma liderliğiyle, fiziğiyle çok başka açılardan oyuna imzasını atabilir.

Savunma farkındalığını nasıl artırdı?

Fizikli, dominant uzunlarla ilgili sorun şu: Lisede, yaz kamplarında oyuna atletik kabiliyetleriyle hükmediyorlar. Kolej basketbolunda savunma üç saniyesi kuralı yok. Birçok koç, uzunlarını pota altında tutuyor. NBA, farklı bir dünya. Savunmada üç saniye önemli. Üç sayı çizgisi daha uzakta, şut oyunun merkezinde. O yüzden uzunların gelişimi açısından o geçiş kritik. Perimetre oyuncularını savunmayı, savunmada boyalı alan dışına çıkarak etkili olmayı öğrenmeleri süre alır. Perde geldiğinde nasıl konum almalıyım? Kısaların önünde kaldığımda rakip hücumu nereye yönlendirmeliyim? Baskıyı nasıl getirebilirim? Deandre, çaylak sezonundan itibaren rakiplerin oyun planlarını görmeyi ve fiziksel kabiliyetleriyle onları alt etmeyi öğrendi. Yılın Savunmacısı olabilecek bir temeli var.

Geri dönüp bakınca, Suns yıllarınıza dair bir pişmanlığınız var mı?

Her zaman pişmanlıklar vardır. Fakat ana planımdan pişman değilim. Genç yeteneklere yatırım yaparken kaybetmeyi göze almaktan pişman değilim. Ben ve ekibim 2013'te Suns yönetimine geldiğimizde ESPN tarafından ligin en az yetenekli takımı olarak gösteriliyorduk. Zamanla Booker, Ayton, Bridges gibi iyi draft tercihleri yaptık. TJ Warren, Bogdan Bogdanovic, De'Anthony Melton gibi başka seçimlerimiz de kariyerlerinde güzel işlere imza attı. Hatalar yaptık mı? Elbette. Ama yaklaşımımızın doğru olduğu kanaatindeyim. Zaten bu tip analizler yaparken dönemsel koşulları göz ardı etmemek gerekiyor. Warriors, 2015'ten itibaren NBA'in en iyi takımıydı. Belki de gelmiş geçmiş en iyi takımdı. Biz de 2015 NBA Draft'ından itibaren Booker'ın özel bir yetenek olduğunun farkındaydık. Onun etrafında genç, derin bir takım inşa etmenin önemine inandık. Evet, başlarda kaybetmek zordu. Sürekli maç kaybederken pozitif bir hava yaratmak, içerideki atmosferi korumaya çalışmak psikolojik açıdan yıpratıcıdır. Ama uzun vadede doğru bir karardı. Golden State'i o dönem yenmeye çalışmak için kadro kurmak bizim gibi bir takım açısından mantıksızdı. Biz de gözümüzü geleceğe diktik. Belki o ekipten benim gibi bazıları 2021 NBA Finali'nin parçası olamadı ama hayat böyle bir şey, normal.

Socrates Dergi