socratesXreflect_alt

“Nereye Şut Atacaklar?”

6 dk

Mahalle maçlarının yerini halı saha organizasyonları aldı. Peki, gerçek manada o eksiği kapatıyor mu?

Barış Bıçakçı, "Halı saha maçlarını ciddiye alıyor görünmek bir şehirli erkek protokolüdür," diyor Sinek Isırıklarının Müellifi romanında. Halı saha organizasyonlarının kendisinin de çocuklukta yapılan mahalle maçlarının nostaljisi olduğunu söylersem, dilerim küstahlık sayılmaz. Bir grup yetişkin erkeğin, takımlara ayrılıp, formalar kuşanıp, yorgun göbeklerini oradan oraya sürükledikleri bu aşırı eğlenceli etkinlikte geçmişte, sokağa, kaldırıma çekilmiş arabaların arasında, mahalledeki boş arsada, okul bahçesinde kıyasıya mücadeleye tutuşulan o maçların tadının arandığını herhalde inkâr edemeyiz. Halı saha maçlarında; rekabet, galibiyet, iddiasına tutuşulan baklava -ya da her neyse- elbette mahalle maçlarındaki kadar hayat memat meselesi edilmiyor. Ancak değişmeyen bir şey varsa o da o terli neşeyi, o soluk soluğa coşkuyu, o kana kana suya koşulan hevesi bünyenin muhakkak araması.

Artık genç olmadığım için ağzımdan dökülen tüm ahkâmın gençler için can sıkıcı sayıldığını da bilmekle beraber şimdiki çocuklar ve gençlerin, kendimin ve önceki kuşakların sahip olduğu 'mahalle maçı' lüksüne sahip olmadığını görmekten büyük esef duyuyorum elbette. Sokaklar, top oynamak için güvenli değil. Maç yapılan o arsaların, bahçelerin hepsi görkemli apartmanlara dönüştü. Okul bahçeleriyse kapısında bekleyen güvenlik görevlilerinin iktidarı altında okul dışı zamanlarda genellikle çocuklara kapalı. Yerelde kimi yatırımcıların, büyük şirketlerin çocuklar için oyun alanları düzenlediğini görüyoruz kuşkusuz. Hatta kendi memleketim özelinde konuşacak olursam, aynı zamanda satın aldıkları basketbol takımına da adını veren bir marka, şehrin çeşitli yerlerine, gençleri baskete özendirmek için sahalar yaptı, potalar koydu. Benzer girişimlerin olduğunu da biliyorum. Ama yeterli mi? Elbette değil.

Sokakta top oynamanın yalnızca top oynamak anlamına gelmediğini bugünkü yetişkin aklımla daha iyi anlıyorum. Bir mahalle maçı organizasyonunun çocukları fiziksel olarak aktif durumda tutuyor olmasının yanı sıra aynı zamanda bir sosyalleşme, bir örgütlenme, bir kimlik edinme aracı olduğunu da söylemek gerek. Başka bir mahallenin takımıyla maç yapmanın; çocuğu, içinde yaşadığı mahalleyi temsil eder bir konuma taşıyor olmasının ona bir kimlik ve sorumluluk kazandırma açısından da katkıları inkâr edilemez. Üstelik bir ekibin içinde yer alma, rekabet esaslı bir spor karşılaşmasının taraflarından biri olma, takımdaki ve karşı takımdaki benzerlerinin arasında itibar edinme gibi motivasyonların bir mahalle maçının basit ve gündelik bir eğlenceden çok daha fazlası olduğunu göstermede rolü büyük.

Çocukları, bildiğim kadarıyla, başlarında yetişkinler olmadan halı sahalara almıyorlar. Yani, doğrusu şu, çocuklar halı saha kiralayamıyorlar. Şehir merkezlerinde İstanbul takımlarının ya da Karşıyaka, Göztepe, Altınordu, Gençlerbirliği gibi kulüplerin futbol okulları var elbette. Ama buralarda, aynı zamanda profesyonel de bir uğraş olan futbolun 'eğitimi' veriliyor, adından da anlaşılacağı üzere. Oysa mahalle maçında kurallar profesyonel futboldan farklılık gösterir. Kale, taşla yapılır ve kalecinin boyunu aşan toplar, 'aşırtma' sayıldığından gol hanesine kaydedilmez. Top ele değerse, sahanın neresinde olursanız olun onun oluru penaltı atışıdır. Bazen kaleyi koruyanlar (bu biraz da sayıya bağlıdır), 'hem kaleci hem oyuncu' olabilirler. Biri yaralandığında, ezan okunduğunda, çocuklar anne-babaları tarafından çağrıldığında, topun sahibi eve gitmek zorunda olduğunda maç sona erebilir. Maçın süresi dakikayla değil skorla belirlenir. "Beşte devre onda biter" gibi. Kendi kuralları olan bir oluşumun o kuralları oynadıkça yeniden üreten, gerektiğinde ufak tefek eğip büken unsurlardan biri olmanın, verili kuralları öğrenerek profesyonel hayata hazırlanan öğrencilerden biri olmaktan farkı olacağı çok açık.

Fakat, başta da hafif yollu ima ettiğim üzere, asıl mesele mahalle maçının nerede yapılacağı! Maalesef bugün artık bunun imkânları çok engin değil. Kapalı sitelerde oturan çocukların daha fazla alanı var gibi görünüyor olabilir ama artık komşuların, sitenin içinde bağır çağır top oynayan çocuklara da pek tahammülü yok. Aslında çocuk ya da büyük, genel olarak pek bir şeye tahammülümüz olmadığı da söylenebilir. Artan araba sayısıyla sokaklarda top oynamanın da güçleştiği açık. Bir mahalle maçının yalnızca basit bir top tepme faaliyeti olmadığını kabul etmek gerek. Bu nedenle çocukların mahalle maçı yapabileceği alanları onlara temin etmek yetişkinlerin boyun borcudur. Brezilya için futsal ya da plaj futbolu neyse bizim için de mahalle maçı odur. Bizim Pele'lerimiz, Neymar'larımız muhakkak ki oralarda saklı.

Şehir hayatının topluma muhteşem imkânlar sunduğunu reddedemeyiz. Ancak eskiye ait birçok değeri geri dönülmez şekilde sildiği de gerçek. Acı ve gerçek.


87. Sayı
Haziran 2022



Socrates Dergi