socratesXreflect_alt

Menekşe Bahçesi

8 dk

Mor Menekşeli Kadınlar belgeseli, bugün zor zamanlardan geçen Orduspor'un 1970'lerde oluşan kadınlar tribününü konu ediniyor. Yapım aşamasındaki belgeselin arka planını dinledik.

Orduspor, 1970'lerin ortalarında en üst lige yükselip 1979'da UEFA Kupası sahnesine çıkarken sahadaki futbolları kadar ilgi çeken bir yanları daha vardı: 19 Eylül Stadyumu'nda tamamen kadınlardan oluşan bir tribün. Menekşe bahçesi gibi günbegün büyüyen, yer yer deplasmana dahi giden o kadınları konu alan Mor Menekşeli Kadınlar belgeselinin yönetmeni Sezen Kayhan'la Şişhane'de buluştuk. Kulüp Birinci Amatör Lig'e düşerken, stadyumları yıkılırken hatıralarını taze tutan o kadınları konuştuk.

Belgesel projesi nasıl doğdu?

Şehirde çeşitli faaliyetler düzenleyen Güzel Ordu Kültür ve Sanat Derneği var. Geçmişte Orduspor yönetiminde yer almış kişiler de derneğin yönetim kurulunda. Uğurcan Ataoğlu o kişilerden bir tanesi. Ordu'yla ilgili bir kısa film yarışması vardı. Ben de eskiden Karadeniz'de çekim yapmıştım; öyle ulaştılar bana. Orduspor'un 52'nci yılı şerefine bir şeyler yapmak istiyorlardı. Ancak takımın durumu iyi değil; Birinci Amatör Lig'e kadar düştü yakın zamanda. Geçmişindeyse bolca hikâye var; biz de oraya odaklanmak istedik. Kulüp tarihinin pek de aşina olmadığım ilk yıllarını öğrenebilmem için efsane oyuncuları 'Pele' Erol'u (Aydoğdu) anlatan ve yakında piyasaya çıkacak bir kitap verdiler bana.

Akademik kariyerimde toplumsal cinsiyet üzerine de çalıştığımdan, o kitapta ilgilendiğim kısım tribün fotoğrafları oldu. Özellikle de hiç erkeğin olmadığı, sadece kadınlar ve çocukların oturduğu tribünler... Dikkatimi çeken ilk fotoğraf 1972'den bir Orduspor-Galatasaray maçına aitmiş. O fotoğraftaki insanları, Orduspor'un Birinci Amatör Lig'e düşmeden önce oynayacağı son maçta tribüne getirelim ve fotoğrafı tekrar ortaya çıkaralım fikriyle başladı her şey.

Akabinde de o karenin arka planını öğrenme imkânı buldunuz...

Hikâyesini merak ettim; dernektekilerin de yardımıyla keşfettiğim şu oldu: O dönem ciddi bir kadın taraftar kitlesi var Ordu'da. Bir taraftar grubu değiller ama o dönem şehirdeki neredeyse tek sosyal aktivite maçlara gitmek o kadınlar için. Hiçbir maçı kaçırmayanlar var.

Şunu da anlatıyorlar; genç kadınların o dönem sinemaya veya tiyatroya gitmelerine pek izin verilmiyormuş. Kapalı mekânlarda mutlaka aileden biri olacak... Ama maça gitmekte özgürler çünkü açık alan, bütün şehir orada, tanıdıklar stadyumda. Gönül rahatlığıyla gönderiliyorlar stada. Bir diğer konu da yine muhafazakâr yapının getirdiği "Kadınlar bağıramaz, yüksek sesle konuşamaz" gibi yerleşik yazısız kurallar. Ama tribün o açıdan da özgür bir mekân onlar için. "Deşarj olabildiğimiz tek yer stadyumdu" diyor birçoğu.

Ayrı bir tribün fikri nasıl oluşmuş?

Futbolcu eşleri ve aileleriyle başlıyor hikâye. Konuştuğumuz ilk kişilerden biri, Orduspor'un kurucusu Ali Ataoğlu'nun kızı Ayşegül Hanım'dı. Henüz küçük bir kulüpken dahi futbolla büyüdüğünden, sürekli stadyumda olduğundan bahsetti. Yıllar içinde kulüp başarılı olmaya, en üst lige çıkıp Avrupa kupası oynamaya başlayınca futbolcu ve yönetici ailelerinin arkadaşları, onların çevresindekiler derken takımla ailevi bağı olmayan diğer kadınlar da tribüne gelmeye başlıyorlar. Tamamen futbol izlemeye, o tribünün havasını solumaya gelen çok fazla insan var.

Başta kadınlar için ayrı bir bölüm yok tribünde. Zamanla arkadaş grupları bir arada oturmaya başlayınca o kısmı kadınlara tahsis ediyorlar. O kadar kalabalık oluyor ki bir bölüm daha açılıyor. Yaklaşık bin kişiden bahsediyoruz; öyle büyük bir tribün. Bir araya geldiğimiz kadınlara o fotoğrafları gösterdiğimizde "Bazen yer olmuyordu, şu duvara oturuyorduk" diyorlar.

Kulüple yaşıt 19 Eylül Stadyumu'nun sezon sonunda yıkılacağına dair haberlere ne diyorlar?

Çoğu insan için bir hafıza mekânı orası. Çekime gittiğimizde açıkçası bu kadar duygusal bir tecrübe olacağını düşünmüyordum. Gençlikleri, arkadaşlıkları, tüm o anıları stada girince yeniden canlandı. Seylan Hanım (Ergen) mesela sahaya adım attığında ağlamaya başladı. "Hani sorarlar ya 'Geriye dönüp baktığınızda mutlu olduğunuz zamanlar hangileriydi?' diye. Benim için cevap Orduspor'un gol attığı anlardı" diyor mikrofon uzattığımız bir diğer taraftar Dilara Köksal.

Meraklıları, belgeseli ne zaman izleyebilecekler?

Bir yıl içerisinde tamamlamak istiyoruz belgeseli. Aslında hedefimiz daha erken bitirmekti ama fon bulmak zaman alıyor. Hiç bütçemiz yokken hatır gönülle bir şeyler çekmeyi başardık. Nisanmayıs civarı daha kapsamlı çekimler için yeniden Ordu'ya gideceğiz. Kitlesel fonlamayla belli bir yol kat ettik ama hâlâ desteğe ihtiyacımız var.

Orduspor 2011-2013 arası iki sezon daha Süper Lig'e misafir olmuştu. 1970'lerde maça giden kadınlar ya da onların çocukları/torunları stadyuma dönmüş mü o yıllarda?

Hayır, çoğu yaklaşık yirmi yıldır uğramıyorlar pek stada. Takımın başarısız gidişatı da mutlaka etkilemiştir ama futbolun değişimi, tribünlerin -benim gözlemlediğim kadarıyla- çok erkek odaklı yerler hâline gelmesi, küfürlerin artması aslen onların rahat etmesini engellemiş. İlerleyen yaşları da etken tabii; çoğu artık stada gidecek durumda değil.

O miras sonraki jenerasyona aktarılabilir miydi acaba?

Yukarıda bahsettiğim stada dönüş etkinliği için o gün aramızda olan genç kadınlar da vardı aslında. Çoğu formalarla, atkılarla geldiler. Orada gördüm, belki çok geniş bir kitleden bahsetmiyoruz ama hâlâ ilgilenenler, maça gitmek isteyenler mevcut. Fakat şehir büyüyor, aile yapıları değişiyor. Herkesin çocuğu okumak için büyük şehre gidiyor; İstanbul'a, Ankara'ya göçenler şehirlerine olan aidiyetlerini kaybediyor.

Bugün birçok stadyumda hatırı sayılır miktarda kadın izleyicinin maçları takip ettiğini görüyoruz. Mor Menekşeli Kadınlar'la bugünün kadın taraftarları arasında ne gibi farklar var?

Bugünkü taraftarlar artık gerek Süper Lig'i, gerekse de dünya futbolunu iyi takip ediyorlar. 'Futbol fanı' aynı zamanda bu insanlar.

Teknolojinin gelişmesiyle değişen bir taraftar kültürü var. 1970'lerdeyse internet de olmadığı için diğer liglere ulaşmak pek mümkün değil zaten. Benim konuştuğum kadınlar işin tekniği taktiğiyle pek ilgilenmiyorlar. Farklı bir kolektif ruh var orada, sosyal bir birliktelik...

Grup büyüdükçe bir süre sonra sadece Ordu'daki maçlarla yetinmemeye, deplasmanlara da gitmeye başlamışlar mesela. Acayip eğlendiklerini anlatıyorlar, arkadaş gruplarıyla beraber otobüslerle gidilen seyahatlerden bahsediyoruz. Naciye Hoca'nın (Öztürk) güzel bir deplasman anısı var: Maça bilet bulamıyor Konya'da. Sokakta maç sonucunu beklerken birine skoru soruyor, adam da "Ordu bir tane atmış" diyor. Sevinçten adamın yakasına yapışmasın mı? Adam Konyalı tabii, bir ton laf etmiş...

O günlerden eğlenceli anılar da anlatmışlardır mutlaka...

Tabii tabii, bir sürü var. Bir tanesini anlatayım, diğerleri belgesele kalsın: Ülkü Hanım (Yazıcı Çimen) anlatmıştı; o yıllarda kadınlar tribünü misafir futbolcuların da çok ilgisini çekermiş. Gol attıklarında tribüne doğru gelip onlara öpücük atanlar varmış. Arada işi abartanlar da oluyormuş: "Hatta telefon numaralarını yazdıkları kâğıtları bir taşa sarıp tribüne atıyorlar, sonra da bize 'ara beni' işareti yapıyorlardı. Nasıl arayayım ki ben seni, evde telefon bile yok!"

Socrates Dergi