socratesXreflect_alt

İlk Ama Son Değil

14 dk

Kimileri "Erkek sporu" dese de o azmetti ve başardı. Buse Naz Çakıroğlu, Türkiye'de branşının kaderin değiştiren isimlerin başında geliyor. Olimpiyat madalyalı boksörümüzle Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası'ndan önce bir araya geldik

Erkek kardeşine eşlik etmek için kapısından girdiği boks salonunda tüm hayatı şekillenen Buse Naz Çakıroğlu, bugünlerde dünyanın en iyileri arasında. 2019'da Avrupa şampiyonluğuna ulaşan, aynı sene dünya şampiyonasında ve bir sene gecikmeli 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları'nda gümüş madalyayı boynuna takan milli boksörümüz için sırada yeni bireysel hedefler var. Olimpiyat kotası alan ve olimpiyatta madalya kazanan ilk Türk kadın boksör olan Çakıroğlu, ülkede kadın boksunun geleceğinden de hayli umutlu durumda. Onu, 8-20 Mayıs tarihleri arasında Sinan Erdem Spor Salonu'nda düzenlenecek 2022 Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası'nda sıkletinin en büyük şampiyonluk adayı olarak izleyebilirsiniz. Şampiyonadan önce gayet kararında özgüveniyle anlatıyor, biz de kulak veriyoruz…

Aile

Boksa başlamadan önce sporla hep iç içeydim. Okulda voleybol oynuyordum, atletizm takımındaydım, hafta sonları erkek kardeşimle muhakkak bir spor yapardık. Boksa ise planlı bir şekilde başlamadım. Hiç bilmediğim bir branşta ciddi bir öğrenme aşaması geçirdim. Farklıydı ve bu nedenle beni kendine çekti. Sonuçta herkesin "Erkek sporu" dediği bir şeydi boks. Gerçi ben de öyle pek kız çocuğu gibi büyümedim. Erkek kardeşimin olması bunda etkendir. Evde oyuncak bebeklerle oynamak yerine sokakta futbol oynardım. Hâlâ da bazen düşünürüm "Beni boksa çeken neydi?" diye. Ama işte buradayız…

İlk zamanlarda kız çocuklarına karşı eldiven bile giymiyordum. Çünkü aynı yaş grubundaki arkadaşlarımdan daha fazla gücüm, yeteneğim ve dövüşme arzum vardı. Onlar ağlıyorlardı, benimle karşılaşmak istemiyorlardı veya onlara vurmayayım diye bana vurmaktan çekiniyorlardı. Pek aşama kaydedemiyordum dolayısıyla. Bunu benden önce antrenörüm Nazım Yiğit fark etti. 13-14 yaşından itibaren hep erkek partnerlerle dövüşmeye başladım. Bu durum Trabzon'da kendi kulübümüzde başladı, sonra Fenerbahçe'ye geçtiğimde de aynı şekilde devam etti. İlk zamanlar yediğim yumrukların şiddeti biraz fazlaydı ama o seviyeye alışmam beni maçlarımda darbelere daha dayanıklı hale getirdi.

Boksa adapte olma yolunda en önemli yardımı ailemden aldım. Boks yapıyorum gibi değil de herhangi bir spor yapıyorum gibi baktılar. Darbe kaynaklı morluklar, yorgunluk veya maç kayıpları onları olumsuz yönde etkilemedi. İsteğime çok saygı duyup onlar da kafaca işin içine girdiler. Resmen başarılı olmamı benden daha çok istediler. Ben ailem dışındaki insanlarla savaştım ve bunu ailemin yardımıyla yaptım. Çocukken yanımda olmasalardı bu seviyeye gelemezdim. Artık zorluklarla kendim mücadele ediyorum çünkü yetişkinim. O zaman çocuktum ve yeri geldiğinde onlar benim adıma mücadele etti.

Ben sadece boksörleri değil, tüm branşlardaki sporcuları izlemeye ve örnek almaya çalıştım. Atletizm, voleybol, tenis… Amacım sporun ruhunu, olimpizmi yaşamıma geçirmekti. Kendime farklı şeyler katabilmekti. Ancak tabii farklı gözle takip ettiğim boksörler oldu. Mesela Muhammed Ali'nin ringdeki hareketliliği, kaçışları beni çok etkilemiştir. Olimpik boksörler de izledim ama onların büyük çoğunluğu erkekti. 2012'ye kadar olimpiyatta kadın boksörler yarışmadı. Bu benim için çok önemliydi çünkü olimpiyat hayali kuran küçük bir çocukken bir gün orada yarışma şansı bulamama ihtimalim vardı. Ben olmayan bir şeyin hayalini kurmuşum aslında. "Olabilir, yapabilirim, neden olmasın!" derdim hep kendi kendime. Öyle çok istedim ki hayalim gerçek oldu.

Özgür Ol!

Üzerinde çalıştığım spesifik bir stil yok. Tabii ki rakibe göre oynuyoruz, plan kuruyoruz ama antrenörüm benim ringde özgür olmamı istiyor. Antrenmanda da öyle… Bana hiç şart koşmaz, "Torbaya şöyle vur, böyle vur" demez. Ben özgür oldukça daha çok gelişen, farklı şeyler deneyen bir boksörüm. O yüzden bağlı kaldığım herhangi bir stil yok. Zaten maç içinde bu şekilde olması lazım çünkü işler planladığınız gibi gitmediği zaman o sabitlenmiş stilin dışına çıkmak sizi zorlar. Biz de biraz akışa bırakıyoruz. Muhakkak ki hafif sıklet olduğum için hareketli ve çabuk olmalıyım. Herhalde belirgin özelliklerim olarak bunu söyleyebilirim. 2018 Dünya Şampiyonası'nın ilk turunda elenişim sonrası çok duygusal bir karar vermiştim. Hayatımda en çok acı çektiğim dönemlerden biriydi. Dünya şampiyonluğu çok istediğim ve ulaşamadığım bir şeydi. Bu beni fazlasıyla yıprattı. Tamamen küstüm diyebilirim. Sıcağı sıcağına, "Artık yapamayacağım, bırakıyorum" dedim. O dönemde üniversite okuyordum zaten. "Tamam artık, gidip beden eğitimi öğretmeni olayım" diye düşündüm. Boksu bırakmış olsam, başka bir hayata yönelsem mutlu olur muydum? Öğretmenlere büyük saygım var ama mutlu olmazdım diye düşünüyorum. Ayağa kalkmam yine ailem ve antrenörüm sayesinde oldu. Belki orada bırakmış olsam şu an çok daha mutsuz olurdum. Sonuçta insan bir şeyi ne kadar isterse olmayınca o kadar üzülüyor.

"Boks herkesin "Erkek sporu" dediği bir şeydi. Gerçi ben de pek kız çocuğu gibi büyümedim…"

"Boks herkesin "Erkek sporu" dediği bir şeydi. Gerçi ben de pek kız çocuğu gibi büyümedim…"

Ben, Busenaz (Sürmeneli), Esra (Yıldız)... Üçümüz için de aynı şeyi söyleyebilirim. Biz öyle altı boş, bir anda çıkan sporcular değiliz. Olimpiyata da temelimiz sağlam bir şekilde gelmeyi başardık. Uzun bir mazimiz var. Diğer arkadaşlarım da benim gibi zorluklar yaşadılar, yeri geldi bırakmayı düşündüler. Sakatlıklar, ameliyatlar, beklentilerin karşılanamadığı müsabakalar… Her profesyonel sporcu aşağı yukarı bu yollardan geçiyor. Olimpiyat kotası alan üçümüzdük ama bahsettiğime benzer şeyler yaşayan birçok arkadaşımız oldu. Fransa'daki kota mücadelesi bizim için büyük bir sabrın ve uzun yıllara yayılan istikrarın sonucuydu.

Hayaller

Olimpiyat sahnesi dünyanın en güzel yeri. Sporda gidilebilecek son nokta. Kendini hem değerli hem önemli hissettiğin bir dünya. Ancak psikolojik olarak diğer arenalardan çok farklı. Burada kaybettiğinizde dört sene bekleyeceksiniz ve geri dönüşünüz asla garanti değil. Bu baskı, insanı biraz yıpratıyor. Biz vize alıp oraya giden ilk kadın boks takımıydık ve sıkletlerimizde madalya beklentisi vardı. Konuştuğumuz, karşılaştığımız herkesten bu hissi alabiliyorduk. Az bir yük değil bu. Süreci iyi yönetebilmek, maçta bu baskıyla başa çıkabilmek gerek. Kimi zaman ringe yürürken sanki arkamdan biri "Boş ver çıkma, geri dön" diyor. Öyle bir heyecan… Zaten başarılı olmak için yapılması gereken şey stresi iyi yönetmek.

Finalde Stoyka Krasteva'ya kaybedince çok üzüldüm. Madalyanın renginin altın olması benim için çok önemliydi. Tam o sıralar annemle telefonda konuştuk ve bana "Orada henüz anlamıyorsun ama Türkiye'ye döndüğünde nasıl bir şey başardığını anlayacaksın" dedi. Gerçekten de havaalanına iner inmez gördüklerim karşısında "Buse galiba bir şeyler yaptın, bu sefer oldu" dedim kendime. Türkiye'de biraz vakit geçirince aldığım tepkiler, mesajlar, tebrikler… Aşağı yukarı herkes kazanmamı ne kadar çok istediğini, ben madalya töreninde ağlayınca ne kadar üzüldüğünü ama bir yandan da nasıl gurur duyduğunu anlattı. Hâlâ o üzüntüyü taşıdığımın farkındalar ama ben de olumlu tarafından bakmayı öğrendim. Kadın boksu gelişti, bizimle birlikte parladı ve aileler artık bu işi daha çok önemsiyor. 2020 Tokyo'ya giderken hedef sadece olimpiyatta olmaktı. Orada yaşadıklarım 2024 Paris'in hayalini kurmamı sağladı. Gümüş madalya benim ışığım oldu. Eğer altın alsaydım Paris için bu kadar istekli ve umutlu olmayabilirdim. O madalyanın yanına bir de altın koyacağım. Zaten Paris'te takımca daha başarılı olacağımızı düşünüyorum.

"Olimpiyat sahnesi dünyanın en güzel yeri. Ancak psikolojik olarak diğer arenalardan çok farklı."

"Olimpiyat sahnesi dünyanın en güzel yeri. Ancak psikolojik olarak diğer arenalardan çok farklı."

Elemelere giderken seçiliyorsun, olimpiyata gittiğinde ise seçilmişin seçilmişi oluyorsun. Madalya almak apayrı bir şey. Orada dünyanın en iyi sporcularıyla berabersin. Ben ilk olimpiyatımda final oynadım, bunun farklı bir anlamı olduğunun farkındayım. Biraz üzüntüm geçtikten sonra fark etmeye başladığım en önemli şey, antrenörüm Nazım Yiğit'in bana duyduğu güven ve geldiğimiz noktaydı. Ortada hiçbir şey yokken, başaracağım belli değilken bana inanıp bugünleri gördü. Bunu düşününce, "Evet, çok büyük bir başarı" diyorum.

Büyük İşler

Nazım Yiğit'in aileme söylediği ilk şey, "Çok büyük işler yapar" olmuş. Ben erkek kardeşimle ilk kez boks salonuna gittiğimde orası tıklım tıklımdı. Otuzkırk tane kız sporcu vardı ve bizimle hocanın yanındaki yardımcı antrenörler ilgileniyordu. Onların arasında beni fark etmesi bir buçuk ay sürdü. Benimle özel olarak ilgilenmeye başlaması bazı şeyler gördüğüne işaretti. Düşünüyorum bunu, bazen annemle de konuşuyoruz; antrenmanım 8'de biterdi ama ben saat 10 olmuşken hâlâ aynı yumruğu çalışıyor olurdum. Aynı yumruğu iki bin kere, üç bin kere vururdum… Hatta annem salonu arayıp nerede kaldığımı sorardı. Yetenek bir yere kadar, hocamın bu altyapıyı hazırlaması ve benim üzerime o yaşta oldukça fazla yoğunlaşması bugün bu başarıyı getirdi.

Bu Mayıs...

Sporda artık mental destek almanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Dışarıdan bakan bir gözün bizi yönlendirmesi, değiştirmemiz gereken kişilik noktalarını göstermesi önemli. Büyük bir başarı elde ettikten sonra sıfıra düşüp tekrar aynı başarıyı yakalamak için yükselmeye çalışmak farklı bir odak gerektiriyor. Ben de mental yardım almayı doğru buluyor, destekliyorum. Tabii kendi içimde de bölünüyorum; günlük konular, spora odaklanma ya da içsel motivasyon… Hepsini ayrı ayrı konuştuğum, yardım aldığım psikologlar var. Günlük hayattan ziyade spor için attığım bir adımdı. Bunu kabullenmek, bunun farkında olmak ve bunun yardımını almak büyük cesaret. Herkese önerebileceğim bir şey.

Bu ay İstanbul'da 2022 Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası'nı düzenleyecek olmak güzel ama bir yandan da farklı bir baskıyı yanında getiriyor. Başka ülkedeki şampiyonalardan daha önemli. Ama bunu her gün söylüyorum. Bu şampiyona evimizde olduğu için değil, kendi performansım yüksek olduğu için dünya şampiyonu olacağım. Taraftarların, ailemin, ekibimin ve kulübümün gözü önünde şampiyon olmayı istiyorum. Bunun için gerekli antrenmanı ve hazırlığı yaptık. Süreç tam istediğimiz gibi ilerledi. Her şeyden önce bir sakatlık yok. Takım olarak bir boks şöleni yaratmak, seyir zevki vermek amacındayız. Onlara da fazlasıyla güveniyorum. Bu mayıs ayı, Türk boksunun dönüm noktalarından olacak.

Asla ve asla kolay bir maçım ya da zayıf bir rakibim yok. Her sıklette durum böyle ama özellikle benim kilo aralığımda çok iyi sporcular mevcut. Avrupa ya da dünya şampiyonu olmamış sporcu neredeyse yok. Yaş olarak çoğundan küçüğüm. Genelde benden büyük olanlarla aramda yedi-sekiz yaş oluyor. Tecrübe olarak çok ilerideler. Olimpiyatta kadın boksu yokken dövüşenler dahi var. Örnek vermek gerekirse olimpiyat finalindeki rakibim Stoyka… 36 yaşında, üçüncü olimpiyatındaydı ve benden önce birçok büyük başarı kazanmıştı. O İstanbul'da olmayacak ama başka deneyimli isimlerle karşı karşıya geleceğim. Ne olursa olsun son dünya ve olimpiyat ikincisi unvanlarıyla sıkletimde en öne çıkan sporcu benim. Herkes bana göre, benim planıma göre kendini hazırladı. Umarım ülkemde farklı bir heyecan yaşatabilirim.

Socrates Dergi