socratesXreflect_alt

İki Yol

10 dk

Elena Rybakina ve Ons Jabeur'ün hikâyeleri birbirine hiçbir noktada benzemedi. Buluştukları yer ise tenisin en prestijli finali oldu.

Erkek tenisinin mevcut şartlarda kadın tenisini bir nebze gölgede bıraktığı sır değil. Mazide bu fotoğrafın değiştiği zamanlar oldu ama 2022 itibarıyla gündem Rafael Nadal, Novak Djokovic ve Roger Federer arasındaki Grand Slam yarışı etrafında dönüyor. Bunda Serena Williams'ın -neredeyse- sahneden çekilmiş olmasının ve günümüz spor kamuoyunun bayıldığı 'GOAT' (Tüm Zamanların En İyisi) tartışmalarını alevlendirecek bir mücadele izlemeyişimizin payı büyük. Bahsi geçen isimler izleyiciyi son 20 senede öyle akıldışı bir seviyeye alıştırdı ki artık daha azına ekseriyetle burun kıvrılıyor. Geçenlerde sosyal medyada "Çok abartılan Andre Agassi sadece sekiz slam kazanmış" benzeri bir cümle okudum. Ömrünü sadece Grand Slam maçı oynayabilmek için sarı topun peşinde geçirmiş nice tenisçi buna zaten gülüp geçecektir. Fakat içinde bulunduğumuz durumun algı ayarlarıyla oynadığı çok açık. Tenisten yeniden keyif almak ve süper kahramanlar çağı sonrasına hazırlanmak için ayakların yere basması şart. Neyse ki kadınlar tenisinin son dört-beş senesi bu anlamda geçiş görevi yaptı. 2022 Wimbledon'ın kadınlar ana tablosu da bir süredir görmeye alıştığımız sürprizlerden bolca içerdi.

Turnuva başlarken akıllar -gayet anlaşılır biçimde- Nadal ve Djokovic ikilisinin kapışmasındaydı. Rekabette durumu 22-20'ye getiren Rafa, aşısız olduğu için Avustralya Açık'ı pas geçmek durumunda kalan ve muhtemelen Amerika Açık'ı da oynayamayacak Nole'ye karşı avantajını daha da büyütebilirdi. Baskı tam anlamıyla Sırp tenisçinin üzerindeydi. Nitekim turnuvanın ana hikâyesi de bu eksende şekillendi.

Kadınlar tarafına döndüğümüzde anlatı Iga Swiatek'ten ibaret görünüyordu. 35 maçlık seri ve arka arkaya altı turnuva zaferiyle çim korta çıkan Iga ise gayet ihtiyatlıydı ve henüz çimde oynama hususunda çok şey öğrenmesi gerektiğinden bahsediyordu. Şüphelerinde haklı olduğunu üçüncü turdaki Alize Cornet maçında görme şansına eriştik. Polonyalı yıldızın ve nice yüksek sıralamalı meslektaşının elenmesiyle kadınlarda dahi epeydir görülmemiş açıklıkta bir son sekiz oluştu. Çeyrek final safhasına ulaşan tek slam şampiyonu, eski günlerini mumla arayan Simona Halep'ti. Şartlar böyleyken, turnuvaya dünya 2 numarası olarak gelen Tunuslu Ons Jabeur bir anda en büyük Wimbledon favorilerinden biri haline geldi. Pek beklenmedik bir isim, Elena Rybakina da dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyordu.

Mutluluk Bakanı

Afrika kıtasındaki tenis ülkelerini konuşurken, "Güney Afrika ve diğerleri" şeklinde bir girizgâh yapmak mümkün. Sonuçta Kevin Anderson, Wayne Ferreira, Amanda Coetzer ve Johan Kriek gibi slam düzeyinde gayet başarılı işlere imza atmış tenisçileri var. Roger Federer'in anne tarafından Güney Afrikalı olduğunu göz önüne alırsak ülkenin kortlardaki prestiji ani bir sıçrama yapıyor. Fakat kıtanın geri kalanına baktığımızda ciddi bir ekol görme konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Kuzey Afrika ülkelerinin kimi zaman iyi tenisçiler çıkardığını ama devamlılıkta problemli olduklarını söyleyebiliriz. Yetmişli yıllarda Mısırlı Ismael Shafei, sıralamada ilk 40'a girişi ve kazandığı altı ATP turnuvasıyla ilkleri gerçekleştiren isimdi. Hatta El Shafei, 1974 Wimbledon'da Björn Borg'u mağlup ederek döneme afili bir imza dahi atmıştı. Doksanlara gelindiğinde Faslı Younes El Aynaoui, Hicham Arazi ve Karim Alami'nin yüksek performansları yepyeni bir ülkeyi radara soktu. Malek Jaziri, 2010'larda Tunus adına aynı coğrafyadan çıktığı büyük raketlerin ayak izlerini takip etti. Kadın tenisinde ise durum birkaç iyi Güney Afrikalı oyuncu hariç pek iç açıcı sayılmazdı. Ons Jabeur'ün fark yarattığı nokta işte tam da bu oldu.

Ons Jabeur

Ons Jabeur

2011 senesinde gençlerde Fransa Açık şampiyonluğu kazanan; 2016'da dünya sıralamasının ilk 100'üne, 2020'de ilk 50'ye ve son olarak 2021'de ilk 10'a giren Jabeur'ün kortlarda gerçekleştirdiği birçok ilk var. Bir Grand Slam'de çeyrek final safhası gören ve WTA seviyesinde turnuva kazanan ilk Arap kadın oyuncu olan Jabeur, ilk adımlarından itibaren ülkesinin spor sisteminde yetişti ve hâlâ tamamı vatandaşlarından oluşan bir takımla çalışıyor. Tenis ekosisteminde pek alışıldık olmayan bu öykünün ilham verici gücünün kendisi de farkında. Tunuslu raket, The Guardian'a verdiği röportajda esin kaynağı olma isteğini şu sözlerle anlatmıştı: "Kendimi bir göreve adanmış gibi hissediyorum. Kim olmak istediğime ben karar verdim ve yaptıklarımla insanlara ilham vermek niyetindeyim. Tecrübelerimi, yeni jenerasyonların bu seviyeye gelmesi için kullanacağım."

Üstelik Jabeur'ün ilham verme becerisi elinde raketle yaptıklarının ötesinde. Ona ülkesinde 'Mutluluk Bakanı' lakabını kazandıran gülümsemesi ve hem kort içinde hem kort dışında son derece sıcak davranışları ilk dikkat çeken özelliklerinden. Jabeur, hakkında kötü söz söyleyen birini bulmakta zorlanacağınız insanlardan. Son olarak birlikte çiftler oynadığı efsane Serena Williams'ın övgülerinie mazhar olan Tunuslu tenisçinin turdaki en popüler yüzlerden birine dönüşmesi hiç şaşırtıcı değil.

Bana kalırsa Jabeur'ü bir tenisçi olarak izlemek de mutlulukla ilişkilendirilebilir. Zira genç yaşlarda Roger Federer'e benzetilmesine neden olan varyasyonu yüksek bir oyuncudan bahsediyoruz. 1.67'lik boyu günümüz tenisinde bariz bir handikap gibi görünmesine rağmen; Jabeur'ün slice ve kısa toplarla çeşitlediği oyunu onu dünya sıralamasının ikinci basamağına kadar taşıdı. Kısa süre evvel Ashleigh Barty gibi bir kort üstü sanatçıya veda etmişken, Jabeur tarzı oynayan tenisçilerin varlığı gayet kıymetli. Tabii tenisi bu kadar zevkli kılan şeylerin başında her zaman stillerin çarpışması gelmiştir. Jabeur'ler, Barty'ler, Martina Hingis'ler, Justine Henin'lere karşı Williams Kardeşler, Lindsay Davenport'lar, Maria Sharapova'lar ve Elena Rybakina'lar...

İroni

Rusya, son yıllarda kadın tenisinin Çek Cumhuriyeti ile beraber en fazla yüksek profilli oyuncu çıkaran ekolü konumunda. Anastasia Myskina, Maria Sharapova ve Svetlana Kuznetsova ile Grand Slam şampiyonluğu mutluluğu yaşayan Rus kadın tenisi, sayısız raketle dünya sıralamasının üst basamaklarında temsil ediliyor. Son yıllara baktığımızda erkek tenisinde de istikrarlı bir üretim içindeler. Dünya 1 numarası Daniil Medvedev, ilk 10'un gediklisi Andrey Rublev, olimpiyat madalyalı Karen Khachanov gibi ağır toplara sahipler. Dolayısıyla, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali gerekçesiyle Wimbledon'a katılımı yasaklanan Rus -ve Belaruslu- oyuncuların sayısı hiç de azımsanacak düzeyde değildi. Hem erkek hem kadın tarafında bunun etkisini hissettik. Öte yandan, Rusya doğumlu olmasına rağmen başka ülke adına oynayan tenisçilerden bir tanesi de kendi varlığını fazlaca hissettirdi.

Elena Rybakina, Moskova doğumlu ve ünlü Spartak Tenis Kulübü'nden yetişme bir oyuncu olmasına rağmen 2018 senesinde bir tercih yaptı. Tıpkı geçmişte Galina Voskoboeva, Andrey Golubev, Yulia Putintseva, Yaroslava Shvedova ve Alexander Bublik'in yaptığı gibi... Kazakistan'ın milyoner tenis federasyonu başkanı Bulat Utemuratov, Rusya ile coğrafi ve kültürel yakınlıklarının avantajını kullanarak potansiyelli raketleri ülkesinin bayrağı altında topluyordu. Oyuncular cephesinde bunun birincil nedeni; âdeta bir tenisçi fabrikası olan Rusya'da sivrilmenin, finansal destek bulmanın ve milli organizasyonlarda tercih edilecek seviyeye gelmenin epey zorlu bir süreç olmasıydı.

Elena Rybakina

Elena Rybakina

Rybakina'nın kariyerinde de belli başlı dönüm noktaları yaşandı. 17-18 yaşına kadar eğitimini normal bir lisede sürdüren, özel antrenör yerine gruplarla çalışan genç tenisçinin profesyonelliğe odaklanması kolay değildi. Sporu bırakmayı düşündüğü noktada önüne Utemuratov'un projesi geldi ve tenis yeniden birinci önceliğine dönüştü. Rybakina, her ne kadar hâlâ Moskova'da yaşıyorsa da artık Kazakistan adına yarışıyordu.

Rusya Tenis Federasyonu başkanı Shamil Tarpishchev, genç tenisçinin 2022 Wimbledon'daki başarısını 'eski' ülkesi adına üstlenen açıklamalarda bulundu. Tarpishchev tartışılan bir figür olsa da sözlerinde doğruluk payı vardı. Zaten Rus tenisçiler turnuvaya katılamamışken Rybakina'nın bu denli parlak performans göstermesi de ayrıca ironikti. 1.84'lük uzun boyu, onu turun en çok ace atan tenisçilerinden yapan güçlü servisi ve büyük geri çizgi vuruşlarıyla Rusya'nın geçmiş şampiyonlarına benzerliği yadsınamayacak Rybakina; benzer stille Wimbledon'da zafere ulaşmış birçokları gibi rakiplerini sürklase ederek kupa maçına kadar ilerledi.

Şampiyonnun Sükûneti

Geleneği olmayan bir Kuzey Afrika ülkesinden çıkıp rol modeline dönüşen Jabeur ve büyük ekolün çatısı altında serpildikten sonra yeni ülkesi adına ilkleri başarmaya çalışan Rybakina'nın buluştuğu Wimbledon finali, turnuva öncesi beklenen senaryo değildi. Yine de son ayların formda ismi, 2021'in çeyrek finalisti Jabeur, turnuva öncesi Iga Swiatek'in ardından ikinci favori olarak gösterilişinin hakkını verdi. Daha zor bir yoldan, daha beklenmedik bir performansla finale yürüyen Rybakina ise fazlasıyla sürprizdi. Birçokları yarı finalde Simona Halep karşısında takılmasını öngörürken, o aksine gaza bastı ve ivmesini artırdı. Birbirine taban tabana zıt mazileri ve oyun stilleri ile kupa maçında üç setlik boğuşma içine girdiler. 1-0 geriden gelip kazanan ve bunu pek tanık olunmamış bir sükûnet içinde kutlayan Rybakina, artık Wimbledon şampiyonuydu. Eğer doğduğu ülkeye sadık kalmayı seçse bitebilecek kariyeri, onu en görkemli atmosferde kupa kaldıran bir tenisçi yaptı.

Turnuva sırasında ve sonrasında, Rybakina'ya basın tarafından yöneltilen sorular arasında pasaportu ile ilgili olanlar elbette çoğunluktaydı. Wimbledon'ı kazandıktan sonra alelade bir ilk tur maçı kazanmış gibi reaksiyon veren genç yıldız, tüm soruları benzer sakinlikte karşıladı. Bunu yaparken ne aşırı milliyetçi bir tavır takındı ne de kendisine önemli imkânlar sunan yeni ülkesini ikinci plana itti.

"Uzun süredir Kazakistan adına oynuyorum. En büyük turnuvalarda, olimpiyatta bu bayrağı temsil ettim ve hayallerimi gerçekleştirdim. Tabii ki üzerine konuşulmaya devam edilecek ama bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok." Bu sözleriyle zaferinin politik yankılarından kaçamayacağını ama üzerinde durmamaya çalışacağını belirtiyordu. Bir Orta Asya ülkesinin ilk tekler Grand Slam şampiyonu olarak döndüğü Nur-Sultan'da sevgiyle karşılandı Elena Rybakina. 18 yaşında önüne çıkan yol ayrımında aldığı kararla hayatını değiştirmişti...

Socrates Dergi