
Enkaz
12 dk
Avrupa basketbolunun en prestijli organizasyonunu yöneten Euroleague, aldığı ve alamadığı kararlarla dosta korku, düşmana güven vermeye devam ediyor...
COVID-19 salgını sonrası geçen sezonu erken bitirmek durumunda kalan EuroLeague, yeni takvim yılı öncesinde yedi aya sahipken kulüplere ve oyunculara alternatif plan sunabilmek adına sınıfta kaldı. Avrupa basketbolundaki gidişatı; basketbol antrenörü Ahmet Çakı, gazeteci Yiğiter Uluğ ve EuroLeague yorumcusu Caner Eler'e sorduk.
I - EuroLeague Neyi Yanlış Yaptı?
Ahmet Çakı: Öncelikle, geçen yılın bitirilememiş olmasının baskısını fazlasıyla hissettiler ve baskı altındayken karar verdiler. Bu durum dışarıdan da hissedildi. "Ne olursa olsun, bu ligi bu yıl oynatacağız" deniliyordu bir nevi… Hal böyle olunca da alınan kararlarda bazı noktalar es geçildi. Başlangıçta bu kadar vaka ve buna bağlı olarak hükmen mağlubiyet beklenmiyordu mesela… Kararı değiştirmek zorunda kaldılar. Yerel liglerdeki maçların, dolayısıyla seyahatlerin EuroLeague'de faktör olacağının dikkate alınmaması da bir eksiklikti. Sadece EuroLeague programı varmış ve tek faktör oymuş gibi davrandılar.
Yiğiter Uluğ: Geçen sezonun bitirilememiş olması ve tarihe şampiyonsuz geçmesi, yeni sezon hazırlıklarına girişildiğinde büyük bir baskı yarattı elbette… Bir sezonun daha boş geçmesi, ligin tamamen çözülüp ortadan kalkmasına neden olabilirdi. Bu nedenle, pandemi koşullarında Mart ayına göre hiçbir belirgin gelişme olmamasına karşın, bu sezonun takvimi "Ne yapalım edelim, maçları oynayalım" zihniyetiyle oluşturuldu. Tamam, NBA gibi tüm takımları bir 'bubble'da toplama olanağı yoktu ama en azından daha az sayıda maç oynanan, takımların daha az seyahat etmesini sağlayan bir program önerilebilirdi.
Caner Eler: Geçen sezon yarıda kalınca, bu yıl ligi bir şekilde başlatıp bitirmek prestij ve maddi yönden kaçınılmaz gibi gözükse de bunu daha gerçekçi ve soğukkanlı bir planlama ile yapabilirlerdi. Her şeyden önce pandemi nedeniyle bir maç için sekiz kişilik kadro oluşturamayıp maça çıkamayan takımın 20-0 hükmen yenik sayılma kuralını kim düşündüyse, adil rekabetle ilgili bakış açısının sıkıntılı olduğunu düşünüyorum. İnsan sağlığını da ikinci plana atan bir uygulama. Avrupa sonuçta homojen bir yapıya sahip değil. Her ülkenin kendine göre koşulları var ve seyahatler de büyük risk oluşturuyor. Kış yaklaştıkça pandemi de artacak deniyordu. Ayrıca bazı takımların seyirci alma hakkına sahip olması diğerlerinin alamaması da eşit yarışma hakkını ortadan kaldırdı. Bu zaten baştan adalet duygusunu zedeledi. Mesela asıl haksızlık Khimki'ye yapılmış oldu. Tam o esnada da EuroLeague yönetimi gelen tepkiler ve baskılar sonucu 20-0 kuralını askıya aldı. Bu da "B planımız var" diyen EuroLeague yönetimini zor duruma soktu.
II - Alternatif Plan Ne Olabilirdi?
Ahmet Çakı: Bence ilk 10-12 haftasının oynanacağı bir 'bubble'da lige başlanabilirdi. Sonrasında bir aylık ara verilip takımların yerel ligleri oynaması sağlanabilirdi. COVID-19 etkisi düşünce de normal sezon devam eder, play-off'lar bubble ile bitirilebilirdi…
Yiğiter Uluğ: Hem kendi liglerinde hem EuroLeague'de iki cephede birden mücadeleyi sürdürecek olan kulüplerin bu kadar yüklü bir maç trafiğinde oyuncularını ve teknik kadrolarını virüsten koruyamayacağı ve büyük fireler vereceği aşikârdı. O noktaya gelmemiz üç hafta bile sürmedi ve EuroLeague yönetimi, geri adım atmak zorunda kaldı. Yürümeyeceği belli olan böyle bir planla sezona girmek yerine, daha az sayıda maç oynamayı öngören bir takvim oluşturulabilirdi. Mesela, dokuzlu iki grup yapılsa, takımlar ilk turda 16 maç oynasa (sekiz iç saha, sekiz deplasman) ve gruplarında ilk dört sırayı alacak toplam sekiz takım mayıs ayında bir haftalığına bir bubble'da toplanıp çeyrek final, yarı final ve final sonucunda şampiyonu belirlese olmaz mıydı? Böylece ekim başından nisan sonuna kadar yaklaşık otuz haftaya yayılacak ilk turda takımlar 16 maç oynayacak, iki haftada bir maç oynarken sadece ayda bir kez deplasmana çıkacaktı. Bu plan, riski minimize ettiği kadar virus kapmış sporcuların en fazla bir maç kaçırmasına yol açacağı için de değerli olacaktı. Evet, belki 34 haftalık bir normal sezon maratonundan vazgeçmiş oluyorsunuz ama hem halk sağlığı hem de sportif adalet açısından, bu bana çok daha iyi bir seçenek gibi görünüyor.
Caner Eler: Her şeyden önce sezonu bu kadar uzun deplasmanlı bir normal sezon formatıyla oynama ısrarından vazgeçmek gerekiyordu. Çifte maç haftaları bir kere baştan kaldırılabilirdi. Belki tek devre lig sistemiyle normal sezon maç yükü hafifletilip ya da takımları eskisi gibi iki ayrı gruba ayırıp iki ayrı yerde kampus uygulamasına gidilebilirdi. Sonra play-off için ayrı bir bubble yapılabilirdi. Yerel ligleri de ayrı bir kompartıman gibi düşünüp izole edip yılın geneline yaymamak gerekiyordu. Fransa Ligi'nde yaşanan Norris Cole olayı bunun neden yapılması gerektiğine çok iyi bir örnek.

III - Geçen Sezon Tamamlanabilir miydi?
Ahmet Çakı: Ligin bitirilemeyeceği kararı alındığında hiçbirimiz evden dışarı çıkmıyorduk. Hayatımızda ilk kez yüzleştiğimiz bu virüse adapte değildik, şoktaydık bir nevi… Bugün olabildiğince evde kalmaya çalışsak da virüsü normalleştirdik. NBA, İspanya ve İsrail bubble'larını gördükçe, yani bugünkü bakış açımızla "Oynanabilirdi, bitirmeliydik" diyoruz. Ama durumu o günün şartları, o günkü ruh halimiz ve bakış açımızla değerlendirmeliyiz. Bu sebeple oynatılmaması çok yanlış gelmiyor bana. Oyunun en önemli yapıtaşı olan oyuncular hiçbir şart altında bu ligi oynamak istemediler. Yoksa Final Four oynatmayı EuroLeague herkesten çok istiyordu, işin ekonomisi açısından… Anadolu Efes'in favori olduğu Final Four'un oynanmaması üzücüydü tabii, o ayrı.
Yiğiter Uluğ: Geçen sezon çöpe atılınca çoğumuz "Doğrusu buydu, hayatta en önemli şey sağlık" dedik. Fakat aynı perspektiften bakarsak bugün de maçların oynanmaması gerekiyordu. Mart ayından bugüne iyileşen ne var? Vaka ve ölüm sayıları dünyanın her ülkesinde artıyor. Kimse FIBA'yı beğenmiyor ama onlar Şampiyonlar Ligi'nde sezonu şampiyonsuz, boynu bükük bırakmadılar hiç değilse… Son sekiz takımın Atina'da oynadığı kadrolar geçen sezondan farklıydı ama bu koşullarda yapacak fazla bir şey yoktu. EuroLeague de böyle bir yöntemi seçebilirdi. Daha önce söylediğim gibi, şimdi yapılan yanlışların başlangıcı aslında geçen sezonun iptal edilmesine gidiyor. Gömleğin üstteki düğmesini yanlış ilikleyince alttakileri düzeltmek mümkün olmuyor.
Caner Eler: Pandeminin o günlerde yarattığı şok ve bilinmezlik hali yoğundu. O günlerde doğru karardı. Zaten EuroLeague yönetimi bir şekilde sezonu bitirmek istedi, bilhassa ekonomik kaygılarla ama basketbolcular oynamak istemedi. NBA de sonuçta sezon iptalini düşündü. Hiçbir yönetim buna pek hazırlıklı değildi. Aslında durum bugünlerde de iyi değil ama spor müsabakaları devam ediyor. Kapitalizm baskın çıkıyor. EuroLeague de geçen yaz biraz sabredip, bekleyip öyle bir bitirme projesi yürütebilirdi belki. Ama bu da kolay değildi. Sadece FIBA'nın Şampiyonlar Ligi'ni bir şekilde bitirmesi EuroLeague'i zor duruma soktu. Burada Avrupa basketbolunun farklı dinamikleri de devreye girdi. FIBA ve EuroLeague arasındaki çekişme bilhassa da. NBA, Disneyland'da yüz günlük bubble organize edebilmek için 150 milyon dolar civarında bir para harcadı sonuçta...
IV - FIBA-EuroLeague Çekişmesi Hangi İstikamette İlerler?
Ahmet Çakı: Bence olumlu şekilde gelişecek. Çünkü normal şartlar altında basketbola zarar veren bir husumet varken, COVID-19 süreci bütün ligleri etkiledi. Hem ekonomik hem de kalite açısından… Benim beklentim, 18 takımlı EuroLeague'in aynı şekilde yönetilmeye devam edilmesi ama EuroCup ile BCL'nin birleşip orada oluşacak yeni ligi tamamen FIBA'nın kontrol etmesi… EuroLeague'in COVID-19 ve sonrasındaki süreçte FIBA'ya kesinlikle ihtiyacı var. FIBA da burada bir kazanım elde etmiş olacak. Her ne kadar ikinci kupa gibi gözükse de daha kaliteli kurgulanacak.
Yiğiter Uluğ: Baskı, EuroLeague yönetiminin üzerinde. FIBA pusuya yatmış, onların hata yapmasını bekliyor. Bu sezon tamamlanamazsa kozlar FIBA'nın eline geçer. Gerçi bu koşullarda tamamlansa bile, yeterince adil koşullarda yarışılmadığı için isyan edecek çok kulüp olacak.
Caner Eler: Bu bir güç savaşı. FIBA yerel federasyonlar üzerinde hak sahibi, EuroLeague organizasyonu ise daha güçlü takımlarla oynanan bir numaralı ve iki numaralı Avrupa kupalarının yönetimine sahip. EuroLeague'de A Lisansına sahip kurucu kulüplerin nasıl bir tavır alacağı önemli. Elbette 1990'lar sonunda yaşanan FIBA ve ULEB çekişmesinin ikinci raundu bu. Avrupa'da kulüpler, Avrupa ligleri, milli takım ve yerel liglerden oluşan daha komplike bir düzen var. FIBA ve EuroLeague arasında ekonomik ve güç pastasının paylaşım mücadelesi kızışıyor. Bu koşullarda FIBA ile EuroLeague'in artık işbirliği halinde çalışması elzem gözüküyor.
V - Avrupa Basketbolunun Vizyonu Ne Olmalı?
Ahmet Çakı: EuroLeague nasıl bir lig? 11 tane A Lisansı olan kulübün yönettiği, yedi kulübün de dışarıdan gelip oynamaya hak kazandığı bir mecra. Yani ana hissedarların hep orada olduğu bir düzen. Bunun avantajı, kulüplerin uzun vadeli plan yapabilmesi. Ama diğer taraftan da ülkesinde en iyi olsa bile EuroLeague'de yer alamama ihtimaline sahip takımlar var… Bu da çelişki yaratıyor. EuroLeague de "Hak eden burada olur" hissini takımlara tam geçiremiyor. Sıfırdan bir model oluşturulmasa da bazı değişiklikler yapılmalı. NBA'de 82 maçlık sezonun ilk 30-35 maçlık bölümü yaz döneminin devamı gibi geçiyor. Avrupa neden bu modeli örnek alıyor ki? Avrupa basketbolunu ayıran en önemli nokta, her maçın hatta her saniyenin kazanmak için oynanması. Mevcut düzende bunu kaybediyoruz.
Yiğiter Uluğ: EuroLeague'i yönetenler NBA örneğini model alıyor ama burası ABD değil. Şu anki EuroLeague, "Biz bir zenginler kulübüyüz. Öyle kapıdan geçen herkesi içeri alamayız. Fakirlerle işimiz olmaz" havasında. Ancak Avrupa'da yüzyıllardır benimsenmiş değerler, AB yasalarının ruhu, sporun böyle "Altta kalanın canı çıksın" diye yapılan bir etkinlik olmasına izin vermiyor. Gözümüzün önünde en canlı örnek, futboldaki Şampiyonlar Ligi. Evet, orada da şampiyonluk kupaları büyük kulüplerin müzelerine gidiyor, orada da aslan payını zenginler alıyor. Ama hiç değilse garibanların veya nüfusu küçük ülkelerden çıkan mütevazı takımların, devlerle aynı sofraya oturma şansı var. Bu, kapitalizmin acımasız baskısına rağmen, futbolda sportif rekabet prensiplerine hâlâ daha fazla uyulduğunun bir göstergesi. Aynı hassasiyetin basketbol sahalarına da taşınması lazım. Bir Nymburk ya da bir Oostende neden EuroLeague'de boy gösteremesin? Onlar, coğrafyalarındaki genç sporseverlere bir Fenerbahçe, bir Barcelona, bir Armani Milano maçı izletemedikten sonra bu ligin adında 'Euro' olmasının ne anlamı var? Basketbolun, Avrupa'nın Akdeniz kıyılarındaki birkaç ülkesinde ve Litvanya'da popüler bir spor dalı olarak kalmasını istemiyorsak bugünkü tabloyu acilen onarmak gerekiyor.
Caner Eler: Avrupa homojen bir yapıya sahip olmadığı için şu anda uygulanmaya çalışılan kapalı lig sistemi hata veriyor. Ayrıca EuroLeague'i sadece belli coğrafyalara sıkıştırmak da işe yaramıyor. Avrupa basketbolunun temel ülkelerinde ekonomik kriz var. İngiltere ve Almanya'yı daha fazla dahil etmek gerekiyor. Ama öncelikle Avrupa basketbolunu kimin yöneteceğine karar verilmeli. Ayrı ayrı düzenlenen dört kupa var. FIBA Şampiyonlar Ligi'nde bir tane yerel lig şampiyonu yok. EuroLeague ise çeşitliliğe ve rekabete fırsat tanımıyor. Daha tek çatı altında toplamak gerekiyor Avrupa kupalarını. Ekonomik güç ve adil rekabet bunu gerektiriyor. Kulüpleri ülke ekonomilerinin kırılgan etkisinden kurtarmak da önemli. Siena ya da Benetton yok oldu. PAO bile büyük krizde. Kökleri kaybetmemek gerekiyor.