
Büyük Tıkanma
13 dk
Spor tarihi, ustaca icra ettikleri işleri en büyük sahneye taşıyamayanlar ile dolu. Farklı spor dallarından en sembol baskı anları sizlerle.
Utanç
2006 Dünya Kupası, 2002'deki başarının ardından Türkiye için büyük hedeflerin masada olduğu bir turnuvaydı. Almanya'daki organizasyon öncesi son engel, play-off'taki İsviçre eşleşmesiydi. A Milli Takım, ilk maçı 2-0 kaybederken, gerçekten de çok iyi ağırlanmamıştı. Ancak etkiyle tepki arasındaki altın oranı ayarlamakta her zamanki gibi zorlanacaktık. İki maç arasındaki dört gün boyunca medyadan İsviçre düşmanlığı pompalandı. Rakip kafileye de havalimanından trafiğe, otelden stadyuma kadar Türkiye'de bulundukları her anda bu düşmanlık hissettirilmeye çalışıldı. Bu organize gerginliğin ilk sonucu ise, belki de tüm konsantrasyonunu maç öncesi okunan milli marşa odaklayan Alpay Özalan'ın henüz ilk dakika dolmadan yaptırdığı anlamsız penaltı oldu. Doksan dakika boyunca geri dönebilmek için her şeyi deneyen takımımız, 4-2'lik galibiyete rağmen yolun sonuna gelirken; son düdüğün ardından yaşananlar, elenmekten çok daha üzüntü vericiydi. Türkiye kendi yarattığı canavara yenilmekle kalmadı, tüm dünyaya rezil olurken tarihinin en ağır cezalarıyla da karşı karşıya geldi. -Atahan Altınordu
Ronaldo'ya Ne Oldu?
Birçok yıldız, adını Dünya Kupası ile duyurmuştur. Ama Brezilyalı Ronaldo Nazario, Fransa'ya ayak bastığında çoktan dünyanın en ünlü futbolcusu olmuştu bile. Bunda Ballon d'Or kadar değişen dünyanın da payı vardı. Nike desteği, nadir bulunan bir yetenekle birleşince yeni dünyanın ilk büyük yıldızı ortaya çıkmıştı. 1998 Dünya Kupası'nda ondan beklenenler büyüktü… Giriş ve gelişme hiç fena değildi. Brezilya, Hollanda'yı geçip de finalde Fransa'nın karşısına çıktığında sırtında Ronaldo forması olan milyonlarca insan, Seleçao'nun zaferinden emindi. Ama Ronaldo'nun sahada ruh gibi gezindiği finali Fransa 3-0 kazandı. Maçtan önce geçirdiği sara krizi, doktor hatası ihtimali ve sponsor baskısıyla sahaya çıktığı dedikoduları, fısıltı gazetesinde kalmadı, mahkeme salonlarına taşındı. Yaşananlar hâlâ gizemini korusa da No. 9, o finalde belki de futbol tarihinin en büyük baskı ânında boğulmuştu. Sponsorların dünyası ise dönmeye devam etti: Adidas'ın yüzü, finalin iki gollü yıldızı Zinedine Zidane, lazer şovlarıyla Paris sokaklarını aydınlatıyordu… -İlhan Özgen
Bir Dakikadan Kısa Ama Bir Ömürden Uzun
"Dünya, muhtemelen olimpiyat oyunları tarihinin en büyük baskıyı kaldıramama ânına şahit oldu." Bu sözler, 2016 Rio'ya favori olarak gelen ancak favorisi olduğu 100 metrede altıncı sırada kalan Cate Campbell'a aitti. 2012 Londra'da 4x100 dünya rekorunun parçası olan, sonraki iki dünya şampiyonasını madalya ile tamamlayan Avustralyalı, Brezilya'da ilk gün elemelerini 52.78'lik derecesi ile açık ara birinci bitirmiş, yarı finallerdeyse derecesini yedi salise iyileştirerek liderlik koltuğunu kapmıştı. Artık büyük gün kapıdaydı. Cate Campbell çok istediği olimpiyat altını için kulvarında; milyonlar ise televizyon karşısındaydı. Ve ancak 53.24 saniye sonra, ne Avustralyalı ne de ekran başındaki milyonlar yaşananlara anlam verebilmişti. Cate Campbell, yarışı altıncı sırada tamamlamıştı. Bunda sakatlığının da payı vardı ama o, en azından bahaneleri yenecek kadar cesurdu: "Buradan mazeret sunarak ayrılmayacağım. Karşınızda altın madalyamla durabilmek ve sonuçlarımın sorumluluğunu alabilmek istiyordum. Evet, altın madalyam yok ama hâlâ sonuçlarımın sorumluluğunu alabilirim, değil mi?" -Arhan Ata Pilavoğlu

Cate Campbell
Beklentiler Sadece Üzer
Golfün en eski majör turnuvası Open ya da bazılarının sevmediği adıyla Britanya Açık, 2009 senesinde İskoçya'daki Turnberry'de oynandı. Claret Jug isimli meşhur kupayı yetmişler ve seksenlerde tam beş kez kaldırmış Tom Watson da katılımcılar arasındaydı. 59 yaşındaki ABD'li, Ada'nın bol yağmurlu ve rüzgârlı doğal kıyı sahalarında oynanan 'links' golfünün büyük ustası olarak anılıyordu. Belki yaşı ilerlemiş, fiziksel gücü onu terk etmişti ama zekâsı ve becerileri bakiydi. İnanılır gibi gelmese de son güne lider giren Watson'ın golf tarihinin en yaşlı majör şampiyonu olma şansı vardı. Hatta dört günlük serüvenin 72'nci ve son çukurunun başına gelindiğinde topu iki metre civarı mesafeden içeri yuvarlaması yeterli olacaktı. Kendini hafta başlarken hiç ummadığı bir yerde bulan Watson tam o anda baskıyı hissetti. Kısa kalan pata vuruşu, turnuva şampiyonunu play-off'un belirleyeceği anlamına geliyordu. Aynı skordaki Stewart Cink ile giriştiği düelloyu kaybeden efsanevi isim, rakibini tebrik ederken hâlâ gülümsüyordu. Ardında spor tarihinin en büyük 'keşke'lerinden birini bırakarak… -Aras Yetiş
Boş Bavul
2022 Beijing'e gelirken Mikaela Shiffrin, olimpiyatın başkahramanı olarak gösteriliyordu. Bireyselde beş olmak üzere toplam altı altın madalyayla ülkesine dönmesi tahayyül edilen bir şampiyon vardı karşımızda. 27 yaşında kariyerinin zirvesindeki Shiffrin; podyumun en üst basamağında yer almalı, deyim yerindeyse her şeyi silip süpürmeliydi… Bunda Dünya Kupası'nda her disiplinde alabildiği birinciliklerin yanı sıra 2014 ve 2018'i yalnızca üç madalyayla geçmesinin de payı vardı. Açıkçası kimse gördüklerinden tatmin olmamıştı. En büyük sahnede beklentilerin karşılanmaması, baskının daha da artması anlamına geliyordu. 2018 PyeongChang'dan bu yana çıktığı 102 yarışın sadece üçünde finiş çizgisini göremeyen Shiffrin, Beijing'de çıktığı beş yarışın üçünü tamamlayamadı. Tamamladıklarında ise hedeflerinden uzaktaydı. Son yıllarda âdeta olimpiyatların düzenlenmesinin ana sebebi haline gelen NBC'nin, ülkenin sembol sporcuları üzerinde kurduğu baskı, bir kez daha mental bir blokajı gözler önüne sermişti. Beijing'e altı madalya iddiasıyla gelen Shiffrin'in, şehirden ayrılırken bavuluna koyacak hiçbir madalyası yoktu. -Kerim Kılıç
Yenilmeyi Bilmek
Primoz Roglic'in 2020 Fransa Turu'nun yirminci etabının ardından kutlama yapması gerekiyordu. O günkü zamana karşı etabına 57 saniye önde girmişti fakat onun yerine vatandaşı Tadej Pogacar'ın şampiyonluğunu seyretti. Roglic'in son dokunuşu yapamaması, bisiklet tarihinin en büyük dramalarından biri olacaktı. Baskı, yorgunluk, bacaklardaki ağrılar... Çözülmesinde etkili onlarca faktör vardı. Yaşananlara inanamıyordu. Yere yattı, elleriyle yüzünü kapattı, birkaç dakika boyunca ağzını bıçak açmadı. O anda spor yazarları, en büyük kaybedenler arasına, Fignon ve Schleck gibilerin yanına Roglic'i de ekliyordu. Derken ayağa kalktı ve basın mensuplarına demeç veren vatandaşının yanına gitti. Pogacar, mikrofonlara "Rüyada gibiyim" derken Roglic odaya dalmış, onu tebrik etmişti. Şimdi, gazetecilerden ve tarihçilerden bir isteğim var. Kendime de bir not bu. 1988 gibi, 2020'yi de yazın. Roglic'in çözülmesinden, Pogacar'ın gençlik ateşinden bahsedin. Ama tebriğini unutmayın. Çünkü o an, Roglic'e dair çok şey anlatıyor. Asla vazgeçmeyen, varını yoğunu ortaya koyan ve kazanmayı bildiği gibi yenilmeyi de bilen biri. -İnan Özdemir

Primoz Roglic
Mihenk Taşı
1972 Mark Spitz, 1976 Nadia Comaneci, 1996 Michael Johnson... Kimi olimpiyat oyunları, büyük figürlerle özdeşleşmiştir. 2020 Tokyo da benzer bir anlatıya hazırdı. Simone Biles, gecikmeli olimpiyatın yüzü olacaktı. Olmadı. Takım finalinin ilk aletinde, olanlar oldu. Atlama masasında planladığı 'Amanar' hareketini tamamlayamadı ve kaybolmuş bir yüz ifadesiyle sahayı terk etti. Kısa süre sonra, müsabakanın kalanından çekildi. Takip eden günlerde de bireysel finallerden... O sabaha dek, beş altın madalyası ona takdim edilmeye hazır görülürken yalnızca son bireysel finali olan denge aletinde yarıştı ve oyunları bireyselde tek bronzla kapattı. Mirasıysa, basit bir tıkanmanın ötesine geçecek gibi görünüyor. Takım arkadaşı ve olimpiyatın genel tasnif şampiyonu Sunisa Lee anlatıyor: "Onsuz değil, onun için devam etmemiz gerektiğinin farkındaydık. Simone'un kararı, sağlığımıza bakışımızı tamamen değiştirdi. Spordan fazlası olduğumuzu, zor günler yaşayabileceğimizi gösterdi. İnsani yönümüzü ortaya çıkardı." Time'ın 2021'de Yılın Sporcusu seçtiği Biles, spordaki yıldız algısını değiştiren mihenk taşlarından birine dönüşebilir. -Buğra Balaban
Kısırdöngü
Connor McDavid, 'Yeni Wayne Gretzky' olarak parlamıştı. 2015 NHL Draft'ında Edmonton Oilers tarafından seçildiğinde Gretzky'den sonra kaldırılan bayrakların, onun etrafına kurulacak takımla yeniden ortaya çıkabileceğini düşünenlerin sayısı hiç de az değildi. Fakat Turuncu-Maviler o günden sonra sadece üç sezon play-off'a kalabildiler. Gidebildikleri en ileri nokta ise 2016-2017 sezonundaki ikinci tur yedinci maçıydı. Connor McDavid, 2016-2017 normal sezonunda maç kaçırmadan 30 gol, 70 asistle oynadı ve takımını play-off'a taşıdı. İlk turda San Jose Sharks'a karşı nispeten rahat bir galibiyet alındı ancak ikinci turda Anaheim Ducks'a karşı oynadıkları maçlarda hemen her Oilers oyuncusu sezon ortalamasının epey altında kalmıştı. 19 yaşındaki Connor McDavid ve 21 yaşındaki Leon Draisaitl'ın başını çektiği genç kadronun bu şekilde elenmesinin baskıyla açıklanmasında elbette bir sorun yok. Bugün, Edmonton Oilers bir tür kısırdöngüyle karşı karşıya. Şampiyonluk kazanılamayan her sezon, baskıyı biraz daha artırıyor. Baskı arttıkça şampiyonluk da gelmiyor… -Kaan Demirel
Korku Tüneli
Jana Novotna, Michelle Kwan, Lolo Jones, Real Madrid-Tenerife ve Dan O'Brien diye uzayan bir listeyle sporda baskı anlarında psikolojik tıkanma yaşanan birçok tekil örnek sayabiliriz. Zaten birçok mühim örneği de bu sayfalarda bulabilirsiniz. Ama süreklilik arz eden, artık bir tıkanma sendromuna dönüşecek kadar tarihte ve zihinlerde yer eden bir hikâye dediğimizde de aklıma sanırım her girdiği yarışta en büyük favorilerden biri olan ABD'nin 4x100 erkekler ve kadınlar bayrak takımlarının yaşadıkları geliyor. Mesela kadınlar takımı en iyi kadrolardan birine sahip olduğu dönemde, 2004 ve 2008 olimpiyat oyunlarında hata yapıp diskalifiye oldu. Erkekler takımı ise 110 yılda 41 kez olimpiyat oyunları ve dünya şampiyonasında koştu. Bunlardan 27 tanesinde ya yarışı kazandılar ya da ikinci oldular ama 13 tanesinde de hata yapıp sıralama dışında kaldılar. En son 2020 Tokyo'da ise baton değiştirme hatası yapıp elemelerde diskafiliye oldular. Carl Lewis'ten en son 2020 Tokyo'da Fred Kerley'ye uzanan bir atlet yelpazesi için 30 metrelik baton değiştirme alanı âdeta bir korku tüneline dönüştü. -Caner Eler

Zamanların En İyisiydi / Zamanların En Kötüsüydü
NBA tarihinde yedinci maçlar en özel yerlerden birine sahiptir. Kimisi Boston Celtics-Los Angeles Lakers gibi basketboldan ziyade bir savaşı andırır kimisi de Golden State Warriors-Cleveland Cavaliers gibi tarihin en özel anlarını size sunar. 1994 NBA Finali yedinci maçı ise… NBA tarihinin en büyük tıkanma ânını karşımıza çıkarmıştı. Ya da anlarını... New York Knicks tam 49 yıldır şampiyonluğa hasret. Mevcut gidişat da bu hasretin daha da uzayacağı yönünde. Ama bir final serisi var ki; o seride bazı şeyler daha farklı olsaydı, Knicks taraftarlarının hasreti biraz daha kısa süreli olabilirdi… 1994 NBA Finali serisinin ilk altı maçında Houston Rockets'a karşı ortalığı kasıp kavuran; serinin dördüncü, beşinci ve altıncı maçlarının son çeyreklerinde çift haneli skor üreten John Starks, şampiyonluk maçında tıkanıp kalmıştı: 2/18 saha içi isabeti, 0/11 üç sayı isabeti, toplam beş faul ve sadece sekiz sayı. Daha önce "Bir kere ritmimi bulup kendimi iyi hissedersem, sahada beni durdurabilecek kimse yok" diyen Starks, bu kez kendini durdurmuştu. Kariyerine düşürdüğü bu lekeyi bir daha da silemedi. -Ruhat Akkuş