socratesXreflect_alt

Biyonik Balon

16 dk

Nottingham Forest, 1970'lerin sonunda iki Kupa 1 zaferiyle futbol tarihine geçti. Onlara Avrupa kapılarını açan ise 2. Lig'den çıktıkları sene kazandıkları şampiyonluktu. Başarının arkasında iki ortak, bir şişko ve basitlik vardı…

Johnny Giles, bir kanat oyuncusu olarak Manchester United formasıyla kendini göstermeye başladı. Daha sonra futbol tarihinin en önemli merkez orta sahalarından birine dönüştü. Kariyerinin zirvesine Don Revie'nin Leeds United'ı ile çıkan İrlandalı, 1970'lerde Billy Bremner ile takımın kalbi ve beyniydi. Revie'den sonra göreve gelen Brian Clough'ın kısa mesaisinde de tartışılan isimlerden oldu. Yıllar sonra, 2009'da çekilen The Brian Clough Story belgeselinde o 44 günün teşhisini şu sözlerle koyuyordu: "Clough'ın oyun anlayışı ile o dönemki Leeds'in anlayışı taban tabana zıttı. Bir uyuşmazlık vardı ve o bile bunun farkında değildi…"

"Şimdi Brian'a ne olacak?" Brian Clough, Leeds'teki görevine son verildikten sonra çıktığı televizyon programında bu soruya cevap verirken gerçekleşmesi mümkün milyonlarca ihtimalden bahsediyordu. Birkaç ay sonra, 5 Ocak 1975'te attığı imzayla kariyerinin yeni rotasını çizmişti. İhtimaller dahilinde midir bilinmez ama İngiliz futbolseverleri bir kez daha şaşkına uğrattığı kesindi: İngiltere 2. Ligi'nin (Division 2) 13'üncü sırasında bulunan ve son altı maçından sadece bir galibiyet çıkarabilen Nottingham Forest'ın yeni menajeriydi.

Eski Dostlar ve Yeni Çocuklar

"Ortak bir isteğimiz var," diyordu Clough anlaşma sonrasında, "iki taraf da başarı istiyor." Kendisi, menajerlik kariyerinin en büyük başarısına daha birkaç sene önce Derby County'yi şampiyon yaparak uzanmış ve Brit futbol alemine ilk 'Clough şokunu' yaşatmıştı. Forest içinse başarı, unutulan bir şarkıydı. 1898 ve 1959'da iki FA Cup zaferi ile 1966-1967 sezonundaki 1. Lig (Division 1) ikinciliği, gurur tablosunun kıymetlileriydi. 1971-1972 sezonunda ligi 21'inci bitirip 2. Lig'e düştüklerinden beriyse işler hiç iyi gitmiyordu...

Ian Bowyer, Viv Anderson, Martin O'Neill takımın öne çıkan isimleriydi. Özellikle genç Kuzey İrlandalı O'Neill, Clough'ın ilk günden itibaren gözdesi olmuştu. Yine de Brian, 'adamlarını' toplamayı ihmal etmedi. Derby'den Leeds'e götürdüğü John McGovern ve John O'Hare'i Nottingham'a da davet etti. İkisi de menajerlerine bağlı oyunculardı. McGovern ile görüşme 10 saniye sürmüştü zaten. Para hususunda Brian'ın tavrı netti: "Seni Leeds'ten kurtardığım için sen bana para vermelisin!" Eski dostlar ilk anda pek çözüm olmadı. 1974-1975 sezonunu, düşme sınırının altı puan üstünde, 16'ncı sırada noktaladılar.

"Sıkı çalışın, eğer sıkı çalışırsanız iyi oynama şansını elde edersiniz ve iyi oynarsanız keyif alacaksınız." Eksantrik menajer, Forest'a da -Derby'de ona başarıyı getiren- bu mantığı oturtmak istiyordu. Gazeteci arkadaşının önerisi ile Newcastle United'ın ıskartaya çıkardığı sol bek Frank Clark ve Manchester City'den Colin Barrett hamlelerini yaptı. Ertesi sezon biraz daha iyi iş çıkardılar ama sonuç, sekizincilikti. 1976 Yazı, kulüp tarihinin dönüm noktalarından biri oldu. Derby County'de mucizeye imza attığı ve Leeds kararına destek vermeyerek onunla yollarını ayıran yardımcısı Peter Taylor, Forest'ın kapısından girdi. Küslük sona ermişti. Taylor, ilk idmanlardan sonra buzları erittiği dostuna hakkını veriyordu: "3. Lig oyuncuları ile 2. Lig'i sekizinci bitirmek senin için bir başarı!"

Brian Clough ve Peter Taylor

Brian Clough ve Peter Taylor

"Devrim sahada gerçekleşir, toplantı odalarında değil. İyi oyunculara imza attırmak, vasat oyuncuların daha iyi oynaması ve iyi bir yönetimle ilgilidir" diyen Clough'ın sacayağının ilki için Taylor büyük bir nimetti. İkicisinde de azımsanmayacak bir öngörüye sahipti. 2015 yapımı I Believe in Miracle belgeselinde McGovern, onunla ilgili şunları söylüyordu: "Yapılanma, Taylor'ın gelişi ile başladı. Çünkü takımın seviye atlaması için kime imza attırması gerektiğini biliyordu." İki santrfor alarak işe koyulmuştu: Garry Birtles ve Peter Withe. Daha sonra Liverpool'da Bob Paisley tarafından düşünülmeyen stoper Larry Lloyd takıma geldi. Transfer teklifi aldığında takımın durumundan pek haberdar değildi: "Kaçıncı ligde oynuyorlar?"

Bunlarla sınırlı kalmadı Taylor. Clough'ın takımı aldığı ilk günden beri kadroda olan ama orta sahada pek de tercih edilmeyen ve devamlı kiraya gönderilen Tony Woodcock'ı forvette kullanma fikrini, ortağına kabul ettirdi. En büyük adım ise 'şişko' ile atıldı. Fazla kiloları ve sahada bir türlü istenileni verememesi ile bir nevi 'defolu mal' muamelesi gören John Robertson'daki ışığı görmüşlerdi. Taylor, onu sıkı bir diyete soktu. Brian ise ihtiyacı olan özgüveni aşılıyordu… İstenilen ortam oluşmaya başlamıştı. 14 Mayıs'ta uçaktayken takipçileri Bolton'ın Wolverhampton'a yenildiği haberini aldılar. Ligi üçüncü bitiren Forest, nihayet 1. Lig'e çıkmıştı.

Basit Oyun

"Basitlik!" O'Neill, sistemi bu sözlerle açıklıyordu. Brian Clough, adından söz ettirmeye başladığı ilk günden beri, futbolun basit bir oyun olduğu savunuyordu. Arkadaşınıza pas vereceksiniz, kalenizi koruyacaksınız ve topa sahip olup gol atacaksınız. Antrenmanlar da birçok futbolcuya göre ilginç deneyimlerdi. Evet, Brian antrenmanda disiplin istiyordu ama çalışmaktan çok izin yaptıklarını gülerek hatırlayan oyuncular da az değil. Yaşı kemale erdiğinden formda kalmak için ufak jogging mesaileri yapan Clark'ın yediği "Sana izin yap diyorsam, izin yap!" fırçası bunun en simge anlarından. Ya da Birtles'ın haftalık antrenman programı: "Ben antrenman yapmıyorum beyler. Patronla squash oynayacağım." Clough'ın Birtles ile yaptığı maçlar bir Nottingham klasiğine dönüşecekti...

Maça çıkıldığında da durum farklı değildi. "Serbest vuruşlarda ne yapalım patron?" diye sorulduğunda cevap basitti: "Şut atacaksınız!" Soru biraz değişiyordu: "Peki, çift vuruşlarda?" Clough yine basitlikten yanaydı: "Yanınıza verip şut atacaksınız!"

Uzun bacakları, atletizmi ve topla hiç de fena olmayan hünerleri ile dikkat çeken sağ bek Viv Anderson, "Ne planı? Plan yok!" diyordu. "Soyunma odasına gelir, 'Bu top. Bununla arkadaşınıza pas vereceksiniz' derdi." Barrett ise hocasına 'haksızlık' etmiyordu. Bir planları vardı: "Topu alın ve kanattaki şişko piçe verin. O oynayabiliyor, siz oynayamıyorsunuz. Bu yüzden topu ona verin!"

Kimsenin bir şey beklemediği 'şişko' John Robertson, ülkenin en önemli hücum oyuncularından birine dönüşmüştü. Martin O'Neill, "Koşarak, 20 yardada babamı bile geçemezdi ama oyunumuzun merkezinde o vardı. Normalde takımların ana sütunu merkez orta sahalar, merkez savunmacılar ya da santrforlar ama bizim dayanak noktamız sol kanattı" sözleriyle özetliyordu onun önemini. Sağ tarafında O'Neill ve Anderson gibi kalburüstü iki isim olsa da Forest hücumlarının birçoğu, McGovern'ın "Giggs'in çift ayaklı olanı" dediği Robertson'la şekilleniyordu. Robertson'ın ilginç stili ülke sınırlarının dışında da dikkat çekecekti. Kemal Yıldırım, Socrates'in 12. sayısında Atahan Altınordu'ya verdiği röportajda sol kanat için şunları söylüyordu: "Hafif de göbekli, enteresan bir oyuncu. Baktım soldan gidiyor, orta atıp dönüyor, başka da bir şey yapmıyor. 'Bu benim için çocuk oyuncağı. Eğer bu adam bunları yaparak Nottingham Forest'ta oynuyorsa, ben her yerde oynarım' dedim kendi kendime." Gerçekten de Robertson topu alıyor, o hantal görünümü ile hareket etmeye başlıyor, ağır olsa da topu kaptırmıyor ve kanattan ceza sahasına yaklaştıkça rakibin içini dışını çıkaran çalımlarla tehlike yaratıyordu.

Clough'ın alameti farikası da burada ortaya çıkıyordu. Robertson, performansındaki bu büyük ilerlemeyi şöyle açıklıyordu: "En önemli şey, bana o güveni vermeleri ve pek iyi yapamadıklarımdan ziyade iyi yapabildiklerimi benden istemeleriydi." İskoç sol kanat, soyunma odasında ve sahada tek söz hakkına sahip kişi olmak isteyen Clough'ın kıymetlisiydi. Devre arasında herkes konsantre bir şekilde onu dinlerken, Robertson'ın tuvalete gidip sigara tellendirmesinde bile sorun yoktu… Oyuncu yönetiminde kendine has yöntemlerle yine yıldız yaratan Clough, Taylor'la birlikte diğer alışkanlıklarını da sürdürecekti…

Kenny Burns, İngiltere futbolunun en tartışılan, en sorunlu, en agresif oyuncularındandı. Birmingham formasıyla lige adım atan İskoç, ligin orta sınıf santrforlarından biriydi. Takımından ayrılıp kötü prestiji nedeniyle pek de talip bulamadığında Clough-Taylor ikilisinden telefon aldı. Transferi duyan Forest'lı futbolcuların kafalarını kurcalayan soru Burns'ün ilk kiminle kavga edeceği değildi. Takımda Withe, Woodcock, Birtles ve O'Hare varken bir forveti daha ne yapacaklardı? Clough, planını yapmıştı…

— İyi de ben hiç stoper oynamadım ki!

— Biliyorum ama oynaman gereken bölge orası.

Lloyd-Burns tandemi bu kararla doğdu. Lloyd, zaten kendini kanıtlamış bir savunmacıydı. Burns de çok uzun olmasa da forvet bilgisi nedeniyle kafa toplarını kazanıyor, kişiliği nedeniyle dönemin Ada futbolundaki o gaddar savunmacı rolüne rahatlıkla bürünüyor ve uzun yerden pasları ile Robertson, Woodcock gibi top taşıyan isimleri ya da uzun hava topları ile Withe ve Birtles'ı buluyordu. Yine de eksik parçalar vardı…

Peter Shilton

Peter Shilton

Ve Perde Açılıyor…

Forest, ligin ilk maçında Everton karşısında 20 dakikalık bir kâbus gördü. 1. Lig'deki tempo başlarını döndürmüştü. "Geldikleri gibi giderler" yorumunu yapmak için futbol müneccimi olmaya gerek yoktu. Fakat Withe'in attığı gol her şeyi değiştirdi. Sonra Robertson çıktı sahneye ve durumu 2-0 yaptı. 90 dakika bittiğinde deplasmandan 3-1'lik galibiyetle ayrılıyorlardı. Soyunma odasında büyük bir konukları vardı: "Harika oynadınız ve ilk maçınızı kazandınız. Ama Birinci Lig sprint yarışı değil bir maratondur." Bill Shankly, o meşhur aksanı ile nasihatini vermişti…

Forest, üçte üçle devam ediyor, sansasyona aç İngiliz basını, Clough'tan yeni bir Derby County masalı geleceğini yazıyor, Clough ise soğukkanlılığını bozmuyordu: "Henüz Derby değiliz." Dördüncü maçlarında Arsenal, ilk tokadı vurdu. Zaten Taylor-Clough inşaatının son taşları da konmamıştı. Eylül başında, bir diğer eski dost Archie Gemmill takıma geldi ve merkez orta sahadaki hem yetenekli hem tempolu oyuncu eksiğini kapadı. McGovern ve Bowyer gibi çalışkan iki ismi tamamlaması adına önemli bir adımdı. İki hafta sonra ise Clough'ın dev transferlerinin ilki yapıldı: Peter Shilton'a eldivenler verildi. Taylor'ın ısrarı ile gerçekleşen bu hamle, İngiltere'de bir kaleciye verilen en yüksek meblağ ile neticelenmişti: 325 bin pound.

Shilton, transfer görüşmelerinin ilkinde odada raketle oturan -evet, Birtles ile yaptığı maçtan sonra odaya gelmiş- ve asabi tavırları ile dikkat çeken Clough ile anlaşamayacağını düşünse de sonraları büyük bir hayranlık duyacaktı. Genç kalecinin dikkatini çeken bir diğer şey de Clough'ın Robertson'a karşı tavrıydı. Tıraşsız oyuncu istemeyen ve futbolcularını giyimlerine dikkat etmeleri için sık sık uyaran menajer, Robertson'ın o paspal haline sadece bakmakla yetiniyordu… İskoç belki kötü giyiniyordu ama takımı taşımaya devam ediyordu…

Forest, 15 Ekim 1977'de zirve için mücadele ettiği Manchester City'yi 2-1 yendi ve liderliği aldı. Maçın adamı, iki asistle yine Robertson'dı. Clough ve Taylor'ın bir peri masalı daha yazma ihtimali adım adım gerçeğe dönüşüyordu. Karşıt görüşler de vardı tabii. Özellikle de basında. BBC yorumcusu Bob Wilson, 22 Ekim'de "Forest kısa sürede patlayacak bir balon" diyordu. Her maç öncesinde "Balon bu hafta patlayacak mı?" soruları manşetlerdeydi. Clough, kendine has üslubu ile cevaplar veriyordu. Takımın pek de umurunda değil. Forest tribünlerinin City Ground'da açtığı pankartta ise şu yazıyordu: "Clough'ın biyonik balonu hiçbir zaman patlamayacak!"

“Görev Tamam!”

5 Kasım'da Chelsea, Forest'ı yendi ama balon patlamadı. Liderliği kaybetmediler. Dahası, 12 Kasım 1977'de Old Trafford'da Manchester United'a karşı sezonun futbolunu oynayıp, 4-0 kazandılar. Maçın spikeri, karşılaşma sonunda şunları söylüyordu: "Manchester United, yaratıcısı Brian Clough'ın damgasını taşıyan takım tarafından arka bahçesine gömüldü." O'Neill, şampiyonluğa inanmaya o maçla başladıklarını söyleyecekti. Withe ise 'balon' olduklarını düşünen insanları ikna maçı gibi görüyordu Old Trafford'daki o geceyi. Takıma son katılan isim olan ve ilk maçına çıkan stoper David Needham ise şoktaydı: "Yüce İsa, nereye geldim ben böyle. Fantastik!"

Forest, kasım ayında Clough'ın kanlısı Leeds'e mağlup olduktan sonra hiç yenilmedi. Ayın haber değeri taşıyan bir diğer hususu da İngiltere Futbol Federasyonu ile Brian Clough'ın flörtüydü. Don Revie'nin çuvallaması ile boş kalan koltuk için adaylardan biri olan Clough, mülakata çağrılmıştı. Birçoklarının oyu ondan yanaydı ama büyük hayali suya düşecekti. Dönemin FA Başkanı Harold Thompson, Ron Greenwood'u istiyordu ve Clough'a görevi vermek isteyen hiçbir üye başkana karşı çıkamamıştı…

Ortaklar, Coventry'den aldıkları puanla gelen şampiyonluğu böyle kutlamıştı.

Ortaklar, Coventry'den aldıkları puanla gelen şampiyonluğu böyle kutlamıştı.

Clough, yoluna devam etti. Leeds'e yenildikten sonra tam 26 maç kaybetmeyeceklerdi. Archie Gemmill'in Arsenal maçında sezonun en iyileri arasına giren golü, ligin ikinci yarısının en önemli anlarındandı. Sekans, aynı zamanda İskoç orta sahanın stilinin özetiydi. Topu kendi ceza sahasının önünde kapmış, karşı sahadaki Withe'le buluşturmuş ve koşusuna devam ederek, rakip ceza sahasında şık bir dokunuşla golü bulmuştu. Forest, ligin en keyif veren takımıydı… Üstelik üst üste ikinci defa Avrupa'nın en büyüğü olan Liverpool gibi bir devin de bulunduğu ligde bunu başarmışlardı. Lig Kupası finalinde Robertson'ın penaltısı ile o Liverpool'u yenerek ilk kupalarını da kazandılar…

22 Nisan 1978... Ligin bitimine üç maç kala Coventry deplasmanına giden Forest'ın bir puan alması şampiyonluk için yeterliydi. Aldılar da. Maçın ânı, David Ferguson'ın kafasında Shilton'ın yaptığı akıl almaz kurtarıştı. Taylor'ın Clough'ın dehasındaki payı bir kez daha kanıtlanıyordu. 42 maçta 24 gol yiyen Forest savunmasında dörtlüyü yöneten Shilton, Oyuncular Birliği tarafından 'Yılın Futbolcusu' seçilecek kadar büyük bir performans vermişti. Robertson'la birlikte 'Yılın Takımı'nda da yerini almıştı. City Ground sakinleri içinse 'Yılın Adamı' Burns'tü. Zevkler tartışılır ama kesin olan bir şey vardı. Balon patlamamıştı. Forest, şampiyon olmuştu. Patron sakindi: "Puanı aldık ve eve geldik. Şampanya yok, kutlama yok. Sadece görev tamamlandı."

Masalın Devamı

"Eğer bu yıl ligi kazanırsak, gelecek sene İngiltere futbolunu Avrupa'da gururlandıracağız." Ligin düğümü çözülmeden önce bunları söyleyen Clough'ın şampiyonluğu sakinlikle karşılamasının altında belki de esas hedefe kitlenmesi vardı. Derby County döneminde yarı finale kadar çıkmıştı ama Juventus'a diş geçirememişti. Yine o sahnedeydi. Transferlere devam etti. Birtles'la yaptığı bir diğer squash maçının ardından raketiyle katıldığı imza töreninde, İngiltere futbolunun ilk milyon dolarlık imzasını Trevor Francis'e attıracaktı. Francis ise birkaç ay sonra Malmö'ye attığı kafa golü ile Clough ve Taylor'ın Kupa 1 hayalini gerçekleştirecekti. Yenilmezlik serileri 45 maç sonunda Liverpool karşısında son bulsa da, ligi Liverpool'un ardından ikinci tamamlasalar da esas amaca ulaşılmıştı. Ertesi sezon da masal devam etti. Bu sefer finalde Hamburg'u, Şişko'nun slalomu ile geçtiler. Nottingham Forest, lig şampiyonluğundan fazla Avrupa Kupası olan ilk takım olarak tarihe geçmişti…

Clough, birkaç yıl sonra ortağı Taylor ile ebedi bir küskünlük yaşadı ve ayrıldılar. Fakat Forest mesaisine 1992-1993 sezonuna kadar devam etti. İyi takımlar kurdu, iyi futbol amacından sapmadı, Stuart Pearce ya da Roy Keane gibi yıldızlara el verdi ama iki Lig Kupası dışında bir şey kazanamadı. 1992-1993 sezonu, Premier Lig'in ilk, Clough'ın son sezonu oldu. Futbolun değişimi başlamışken sahneden çekildi. Lig sonuncusu olarak küme düşseler de Nottingham'lılar ona ayakta veda etti. Forest'ı Premier Lig'e çıkaran ise takıma menajer olarak dönen, sadık sol bek Frank Clark oldu. Fakat eski günler çok uzaktı…

Nottingham Forest, bu sezon 20 yıl sonra Premier Lig sahalarına çıkacak. Viv Anderson, O'Neill ve daha birçok oyuncu, bir takımın alt ligden geldiği sene şampiyon olmasına artık imkânsız gözüyle bakıyor. Bunu söylemek için büyük bir futbol bilgisine de gerek yok. Belki dünya futbolu Clough'ın fikirlerini ve kişiliğini devam ettiren antrenörleri hatta daha iyilerini ağırlamaya devam ediyor, belki Taylor'dan daha büyük futbol sarrafları, Robertson'dan çok daha büyük yıldızlar var ama dünya aynı dünya değil…

Socrates Dergi