socratesXreflect_alt

Amerika'nın Yeniden Keşfi

12 dk

Türkiye yaz gecelerinde mışıl mışıl uyurken, 2022 Dünya Atletizm Şampiyonası, gecenin kör vaktinden sessiz sedasız geçiverdi… Organizasyon, ABD'nin kendi kendine şov yaptığı bir müsamereyi andırdı.

Birleşik Devletler'in, insanlık tarihinin en kadim sporu atletizme, modern dönemlerdeki gelişim süreci boyunca liderlik ettiğini ve küresel çapta yayılmasını sağladığını inkâr edecek değilim. İlk antrenman drill'lerini oluşturup bu işin sistemini kurmaktan tutun da profesyonel sezon planlamasına, menajerlik sistemine kadar branşın neredeyse her aşamasında yolu açanlar ABD'lilerdi. Atletizm, devasa ABD spor endüstrisinin taşıyıcı kolonu kolejlerde, yüz yıldır el üstünde tutuldu. Sonuçta okullar için atletizm, bir yandan ulusal gururları olan Amerikan futbolunu beslemek, bir yandan da olimpiyatlara -bir kişi bile olsa- sporcu gönderip isimlerini öne çıkarmak demekti. Bu nedenle her zaman kıyasıya yarıştıkları bir rekabet alanı oldu.

Bu durum, Birleşik Devletler özelinde -üç aşağı beş yukarı- hâlâ aynı. Ancak son on yılda işin Z raporunda bir farklılık var. Liberya'dan Joseph Fahnbulleh'ten tutun Japon Abdul Hakim Sani Brown'a kadar kolejlere dünyanın dört bir yanından gelen atletler, artık ABD'li rakiplerinin her aşamada karşısına çıkıyor. ABD'de doğup büyüyen birçok atlet -tıpkı uzun mesafelerdeki ihtiyaç fazlasını ihraç eden Kenya gibi- bu ülkede takıma seçilme imkânı olmadığı için kökenlerinin ait olduğu topraklar adına yarışıyor. Sprint ülkesi Nijerya, bu alanda en bariz örneklerden biri. Şampiyonalara seçilen atletlerinin tamamına yakını ABD kolej tedrisatından geçmiş Nijerya'da takımın yarısının çifte pasaportu var.

Kolej nimetlerinden diğer ülkelerin de faydalanmaya başlaması ve zaten geleneği olan Jamaika, Bahamalar gibi adacıkların altın kuşakları yakalaması aynı ana denk gelince, yakın zamanda ABD'lilerin altındaki zemin bir anda kaymıştı. Yine de Birleşik Devletler, geniş kadrosu ve devasa olanaklarıyla bir şekilde atletizmin en büyük sahnesinde 200 katılımcı ülkenin 30-40'ının girebildiği madalya tablosuna liderlik etmeyi büyük çoğunlukla başardı. ABD Takımı'nın 2015 Beijing'de yalnızca 6 şampiyonluk ve toplam 18 madalya ile sıralamada Kenya ile Jamaika'nın arkasında kalması, bir hayli sarsıntı yaratmış olsa da...

Ancak Yankilerin derdi, madalya sıralamasındaki zirveden ziyade konuşulacak süper yıldızları ve dereceleri çıkarmaktı. Carl Lewis, Michael Johnson, Maurice Greene kuşağı gittikten sonra, kadınlardaki süper yıldızları Allyson Felix hariç 15 yıldır hiçbir şampiyona onların atletleriyle anılmadı. Sprintte ipleri olduğu gibi Jamaika'ya kaptırıp 4x100'lerde sürekli bayrak düşürdüler. Uzun mesafede zaten yoklardı, atmalarda -erkekler gülle hariç- bir süre ortadan kayboldular. ABD ile eşanlama gelen uzun atlamada yerlerde sürünme dönemi başladı. Sırıkta istikrarsız bir görüntü çizdiler. Dekatlonda Ashton Eaton gibi bir büyük yıldız buldular ama o da erkenden bıraktı ve egemenliğini daha uzun döneme yayamadı. Yürüyüşte zaten hiçbir zaman olmamışlardı...

2007'den itibaren dalgalı aralıklarla esen rüzgâr, 2019 Doha'daki şampiyonayla birlikte yeniden Birleşik Devletler atletizminin yelkenlerini dolduracak yönden esmeye başlamıştı. İşte tam da bu tarihi kavşağa, ABD'de düzenlenen tarihteki ilk dünya şampiyonası (Indianapolis'te 1987'de bir salon şampiyonası yapmışlardı) yerleşti. Oregon'daki -ABD'liler kutsal bir anlam atfetse de Avrupa'daki simge atletizm statlarıyla kıyaslandığında bence ortalama bir okul tesisiHayward Field, yeniden yaşanacak patlama için uygun mekân olarak seçildi. Tokyo'da pek iz bırakamayan ABD, var gücüyle elindeki tüm silahları 'Track Town' Eugene'deki şampiyonaya programladı.

Olabilecek en iyi kadrosunu getirerek yarıştığı Eugene'de diğer koşullar da ev sahibi ülkenin lehine işledi. Örneğin Avrupalıların bir bölümü, Münih'te üç hafta sonra gidecekleri kıta şampiyonasında daha fazla şanslarının olduğunu düşünerek hareket etti. Önemli sayıda atlet (100 metrede ciddi tehdit olabilecek Kenyalı Ferdinand Omanyala, 400 metrede olimpiyat madalyalı Kolombiyalı Anthony Zambrano gibi) ya vize gecikmesiyle örselendi ya da ülkeye hiç giremedi. Marcel Jacobs, Steven Gardiner, Christine Mboma gibi bir yaz önce tarihe geçen bazı favoriler sakat olduğu için yarışamadı. Bir süredir yarışamayan Rusya'nın yanı sıra Belarus'un da Ukrayna işgali nedeniyle şampiyonadan men edilmesiyle oluşan boşluk, yine ABD'ye yaradı.

Sydney McLaughlin

Sydney McLaughlin

Bunun yanı sıra şunu da kesinlikle kabul etmek gerekir ki Noah Lyles, Fred Kerley, Ryan Crouser gibi doğal olarak altın favorisi önemli isimlerin tamamı eksiksiz iş çıkarmayı başardı. Her şey bu kadar kusursuza yakın giderken, bir de Sydney McLaughlin'in 400 engellideki 50.68'lik akıllara zarar dünya rekoru işin kreması oldu.

World Athletics Başkanı Sebastian Coe'nun bu şampiyonayı ABD'ye teslim ederken murat ettiği şey neredeyse bire bir gerçekleşti. "YU-ES-EY!" diye tempo tutan 'cumhuriyetçi teyze hassasiyetinin' yoğun olduğu iç bölge, milliyetçilerinin iğreti şovenizmiyle on gün geçiren, bolca madalya gösterisi yapan ve örselenen gururları tamir edilen bir Birleşik Amerika takımı.

İngiliz başkan, Amerikan atletizmine büyük yatırım yapan eski işyerinin bulunduğu Oregon'daki şampiyonanın 2028 Los Angeles Olimpiyat Oyunları'na giden yolda atletizmi yeniden uyandırmak için bir fırsat olarak gördüklerini söyledi. "Bu şampiyonayla, sporumuzu dünyanın en büyük pazarında yeniden ilk beş arasına sokma hedefimize bir adım daha yaklaşacağız" diyordu Coe. Bu açıklama, aynı zamanda şampiyonanın önceliğinin bir 'pazarlama zorunluluğu' olduğunun itirafıydı. Aynı zamanda bu, 2015 yılında elindeki organizasyonları -tabiri caizse- açık artırma usulüyle satmaktan hüküm giyen bir yönetimin yerine göreve gelen Coe'nun çok başarılı geçen Londra'nın ardından önce Doha'ya, sonra Eugene'e verilen atletizmin en büyük organizasyonunun değerini ne kadar Sebastian koruduğuyla ilgili şüpheleri de artırdı.

Ânında Klasikler – Top 7

Oregon'da vize sorunlarından konaklamaya, uluslararası yayından gönüllülere kadar sorunlu bir organizasyon olsa da 'ekrana yansıyanlar' şampiyonayı kurtardı. 1983 Helsinki'den bu yana gelmiş geçmiş en yüksek değerlendirme puanına sahip dünya atletizm şampiyonası olarak kayda geçen 2022 Oregon'dan yedi klasik seçtik.

Shericka Jakcson - 200 Metre

Hangi sprint antrenmanını verirseniz onun şeklini alan elastik Shericka Jackson, 21.55'lik derece yaptığı sezon içindeki formuyla Eugene'de 200 metrenin favorisiydi. Beklendiği gibi yarışı kazandı da. Ama ne kazanış! 28 yaşındaki Jackson tüm bir virajı maksimum hızda katettiği yarışta, finişteki 21.45'i ile tarihte görülmüş en iyi ikinci dereceye imza attı. Artık Flo-Jo'nun 21.34'lük dünya rekorunun en yakınında duran kişi o.

Noah Lyles - 200 Metre

Kimsenin yoldaki prens Erriyon Knighton'ın Allah vergisi yeteneğinden şüphe ettiği yok ama Noah Lyles henüz ölmedi. Şampiyonaya 20 gün kala aynı pistte koştuğu 19.67 ile ilk sinyali çakan 25 yaşındaki Lyles, seçmede 19.98, yarı finalde 19.62, finalde de sihirli 19.31'iyle Hayward Field'da pistin ortasına heykelini dikti. Finişi geçer geçmez, 19.32'lik Birleşik Devletler rekorunu tarihe gömdüğü Michael Johnson'ın elinden madalyasına kavuşan Lyles, tek kelimeyle kusursuzdu.

Kimberly Garcia Leon - Yürüyüş Dublesi

Perulu Kimberly Garcia Leon, sprinterlerin hız duvarlarını yıktığı şampiyonanın en yavaş yarışlarından bir efsane çıkarttı. Bu şampiyonaya kadar madalyası olmayan Peru, bu yıl büyük çıkış yapan sporcusuyla iki altın birden aldı. Garcia Leon, ilk gün 20 kilometreyi 1:26:58'lik dereceyle ülke rekorunu 1,5 dakika indirerek kazanırken, buna bir hafta sonra 35 kilometre zaferi ekledi! Kimi, böylece adını yürüyüş tarihinde kısa-uzun dublesini başaran tek isim Robert Korzeniowski'nin yanına yazdırdı

Alison Dos Santos - 400 Metre Engelli

Yüzyılın yarışı olarak adlandırılan geçen yılki Tokyo finalinin -başka bir bakış açısıyla- tekrarı gibi koşulan 400 metre engelli finalinde Brezilyalı Alison dos Santos, şampiyona tarihine ülkesinin ikinci altın madalyasını yazdırdı. Dünya rekortmeni Karsten Warholm'ün son virajda tepetaklak olduğu yarışın sonunda Dos Santos tüm rakiplerini ezdi geçti. Finişteki 46.29 Güney Amerika rekoru olarak kayda geçerken, Brezilyalının 300 metreyi Warholm'ün rekorundan 0.32 daha iyi geçmesi akılları uçurdu!

Sydney McLaughlin - 400 Metre Engelli

ABD'nin altın madeni McLaughlin ya sayfalarca anlatılacak ya tek kelime edilip susulacak bir yarış koştu. Elinde tuttuğu 51.46'lık 400 metre engelli dünya rekorunu kıracağını anbean hissettiren McLaughlin, final yarışında 50.68 ile son çizgiyi buldu. Tarihte en büyük marjla yenilenen dünya rekorunu yapması bir yana, hemen arkasında elinden geleni yapan muhteşem Hollandalı Femke Bol ile Sydney arasındaki fark (1.59 saniye), olan bitenin en güzel özetiydi.

Armand Duplantis - Sırıkla Atlama

Armand Duplantis, bir şampiyonayı daha son saniye rekoruyla noktaladı. Mart ayında Belgrad'ın kapanışında 6.20'lik dünya rekoruyla seyirciyi coşturan Duplantis, bu kez de 6.21 atlayarak şampiyonayı kapattı. 'Mondo', 6.06'lık şampiyona rekorunu kırdıktan sonra çıtayı 15 santimetre daha yükseğe çekip normal gösterdiği atlayışıyla efsanesini büyütmeye devam etti. Duplantis, -bunca başarıdan sonra pek önemli olmasa da- 'eksik olan' tek prestijli altın ile koleksiyonunu tamamlamış oldu.

Tobi Amusan - 100 Metre Engelli

Nijerya'ya tarihindeki ilk dünya şampiyonluğunu getiren Tobi Amusan'ın 100 metre engelli rekoru büyük olay yarattı. Amusan, geçen sene 22 yıllık Afrika rekorunu kırıp olimpiyat finalinde dördüncü olduğunda önemli bir çıkış yapmıştı. Döneminin önemli engelcilerinden Jamaikalı yıldız Lacena Golding-Clarke'ın gözetiminde âdeta dönüşüm geçiren Amusan, üst üste dördüncülüklerden dolayı medyanın yakıştırdığı 'Almost Girl' lakabını da böylece taca çıkardı.

Socrates Dergi